CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI

Bu bölüm Cinsel İşlev Bozuklukları, Parafililer ve Cinsel Kimlik Bozukluğu için tanı ölçütleri setlerini kapsamaktadır.

fDSM-IV Cinsel İşlev Bozuklukları

Bütün primer Cinsel İşlev Bozuklukları için geçerli olan özgül alt tipler S. 207’de sıralanmaştır. Bu alt tipler bu bozuklukların başlangıcını, çerçevesini ve etyolojik etkenlerini tanımlamak için kullanılabilir.

Cinsel İstek Bozuklukları

302.71 Azalmış (Hipoaktif) Cinsel İstek Bozukluğu

A. Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması (ya da hiç olmaması). Klinisyen, kişinin yaşı ve yaşam koşulları gibi cinsel işlevselliğini etkileyen etkenleri göz önünde bulundurarak cinsel isteğin azaldığı ya da hiç olmadığı yargısına varır.

B. Bu bozukluk, belirgin bir sıkıntıya ya da kişilerarası ilişkilerde zorluklara neden olur.

C. Bu cinsel işlev bozukluğu, başka bir Eksen I bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz (başka bir Cinsel İşlev Bozukluğu dışnda) ve sadece bir maddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç) ya da genel bir tıbbi durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir

302.79 Cinsel Tiksinti Bozukluğu

A. Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, bir cinsel eş ile genital cinsel ilişki kurmaktan aşırı tiksinti duyma ve bundan tümüyle (ya da hemen tümüyle) kaçınma.

B. Bu bozukluk belirgin bir sıkntıya ya da kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olur.

C. Bu cinsel işlev bozukluğu, başka bir Eksen I bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz (başka bir Cinsel İşlev Bozukluğu dışında).

Cinsel Uyarılma Bozuklukları

302.72 Kadında Cinsel Uyarılma Bozukluğu

A. Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, cinsel uyarılmanın yeterli bir ıslanma-kabarma tepkisini sağlayamama ya da cinsel etkinlik bitene dek bunu sürdürememe.

B. Bu bozukluk, belirgin bir sıkıntıya ya da kişilerarası ilişkilerde zorluklara neden olur.

C. Bu cinsel işlev bozukluğu, başka bir Eksen I bozukluğuylada daha iyi açıklanamaz (başka bir Cinsel İşlev Bozukluğu dışında)ve sadece bir meddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi içn kullanılan bir ilaç)ya da genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı deyildir.

302.72 Erkekte Erektil Bozukluk

A. Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, yeterli bir ereksiyon sağlayamama ya da cinsel etkinlik bitene dek bunu sürdürememe.

B. Bu bozukluk belirgin bir sıkıntıya ya da kişilerarası ilişkilerde zorluklara neden olur.

C. Bu cinsel işlev bozukluğu, başka bir Eksen I bozukluğuyla daha iyiy açıklanamaz (başka bir Cinsel İşlev Bozukluğu dışında ve sadece bir maddeni (örn. kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç)ya da genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı deyildir.

Orgazmla İlgili Bozukluklar

302.73 Kadında Orgazm Bozukluğu

(önceki adı İnhibe kadın orgazmı)

A. Olağan bir cinsel uyarılma evresinde sonra orgazmın sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde gecikmesi ya da hiç olmaması. Kadınlar, orgazmı tetikleyen uyarının türü ya da yoğunluğu açısından büyük bir değişkenlik gösterirler. Kadında orgazm bozukluğu tanısı, kadının yaşı, cinsel deneyimi ve aldığı cinsel uyaranların yeterliliği açısından baktığnda klinisyenin kadının orgazm olma yetisinin beklenenden daha az olduğu yargısına varması temeline dayanmalıdır.

B. Bu bozukluk, belirgin bir sıkntıya ya da kişilerarası ilişkilerde zorluklara neden olur.

C. Bu orgazm bozukluğu, başka bir Eksen I bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz (başka bir Cinsel İşlev Bozuklukğu dışında) ve sadece bir maddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç) ya da genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı deyildir.

302.74 Erkekte Orgazm Bozukluğu

(önceki adı İnhibe Erkek Orgazmı)

A. Klinisyenin, kişinin yaşını göz önünde bulundurduğunda, yoğunluğunun ve süresinin yeterli olduğunu düşündüğü cinsel etkinlik sırasında, olağan bir cinsel uyarılma evresi sonrası, sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, orgazmın gecikmesi ya da olmaması.

B. Bu bozukluk, belirgin bir sıkntıya ya da kişilerarası ilişkilerde zorluklara neden olur.

C. Bu orgazm bozukluğu, başka bir Eksen I Bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz (başka bir Cinsel İşlev Bozukluğu dışında) ve sadace bir maddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç) ya da genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.

302.75 Prematür Ejakülasyon

(Erken Boşalma) 

A. Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, çok az bir cinsel uyarılma ile kişinin istemesinden önce, vajinaya girme öncesi, girer girmez ya da hemen sonra ejakülasyonun olması. Kılinisyen, yaş, cinsel eş ya da durumun yeni olması ve son zamanlardaki cinsel etkinliğin sıklığı gibi uyarılma evresinin süresini etkileyen etkenleri göz önünde bulndurmalıdır.

B. Bu bozukluk, belirgin bir sıkıntıya ya da kişilerarası ilişkilerde zorluklara neden olur.

C. Prematür ejakülasyon sadece bir maddenin (örn. opiyatların bırakılması) doğrudan etkilerine bağlı deyildir.

Cinsel Ağrı Bozuklukları

302.76 Disparoni (Genel Tıbbi Bir Duruma Bolmayan)

A. Erkekte ya da kadında cinsel ilişkiye, yineleyici bir biçimde ya da sürekli olarak eşlik eden genital ağrının olması.

B. Bu bozukluk, belirgin bir sıkntıya ya da kişilerarası ilişkilerde zorluklara neden olur.

C. Bu bozukluğa, sadece Vajnismus ya da ıslanmanın olmaması neden olmaktadır, bu bozukluk başka bir Eksen I bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz (başka bir Cinsel İşlev Bozukluğu dışında) ve sadece bir maddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç) ya da genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.

306.51 Vajinismus (Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Olmayan)

A. Vajinanın dış üçte birindeki kaslarda koitusu engelleyecek bir biçimde, yineleyici bir biçimde ya da sürekli olarak istem dışı spazmın olması.

B. Bu bozukluk, bealirgin bir sıkıntıya ya da kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olur.

C. Bu bozukluk, başka bir eksen I bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz (örn. somatizasyon bozukluğu) ve sadece genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.

Alt Tipleri

Aşağıdaki alt tipleri bütün primer cinsel işlev bozuklukları için geçerlidir.

Cinsel işlev bozukluğunun nasıl başladığını göstermek için aşağıdaki alt tiplerden biri kullanılabilir:

Yaşam Boyu Tipi: Cinsel işlevselliğin başından beri cinsel işlev bozukluğu varsa.

Edinsel Tip: Cinsel işlev bozukluğu olagan bir işlevsellik döneminden sonra ortaya çıkmışsa.

Cinsel İşlev Bozukluğunun ortaya çıktığı genel çerçeveyi göstermek için aşağıdaki alt tiplerden biri kullanılabilir:

Yaygın Tip: Cinsel İşlev Bozukluğu belirli bir takım uyarılar, durumlar ya da cinsel eşlerle sınırlı değilse.

Durumsal Tip: Cinsel İşlev Bozukluğu belirli bir takım uyarılar, durumlar ya da cinsel eşlerle sınırlı ise. Bu işlev bozuklukları çoğu kez bir cinsel eşle cinsel etkinlik sırasında ortaya çıkarsa da kimi olgularda mastürbasyon sırasında ortaya çıkan işlev bozukluklarını da tanımlamak uygun olabilir.

Cinsel işlev bozukluklarına eşlik eden etyolojik etkenleri göstermek için aşağıdaki alt tiplerden biri kullanılabilir:

Psikolojik Etkenlere Bağlı: Cinsel işlev bozukluğunun başlaması, şiddetlenmesi, alevlenmesi ya da sürmesinde psikolojik etkenlerin başlıca rol oynadığı ve Cinsel İşlev Bozukluğunun etyolojisinde genel tıbbi durumların ve maddelerin herhangi bir rol oynamadığı yargısına varıldığında.

Bileşik Etkenlere Bağlı: 1). Cinsel İşlev Bozukluğunun başlaması, şiddetlenmesi, alevlenmesi ya da sürmesinde psikolojik etkenlerin rolünün olduğu yargısına varıldığında ve 2). Genel tıbbi bir durum ya da madde kullanımının da katkıda bulunduğu, ancak Cinsel İşlev Bozukluğunu açıklamaya yetmediği yargısına da varıldığında. Genel tıbbi bir durum ya da madde kullanımı (ilaç yan etkileri de içinde olmak üzere) Cinsel İşlev Bozukluğunu açıklamaya yeterse Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Cinsel İşlev Bozukluğunu (s. 208) ve/ya da Madde Kullanımının Yol Açtığı Cinsel İşlev Bozukluğu (s. 209) tanısı konur.

302.70 Başka Türlü Adlandırılmayan Cinsel İşlev Bozukluğu
Bu kategori, herhangi özgül bir Cinsel İşlev Bozukluğu için tanı ölçütlerini karşılamayan Cinsel İşlev Bozukluklarını kapsar. Örnekleri arasında şunlar vardır.
1. Başka koşullarda normal bir uyarılma ve orgazm olmasına karşın öznel erotik duyguların olmaması (ya da önemli ölçüde azalması)

2. Klinisyenin bir Cinsel İşlev Bozukluğu olduğu kanısına vardığı ancak bunun primer mi, genel tıbbi bir duruma mı bağlı olduğunu, yoksa madde kullanımının mı buna yol açtığını belirleyemediği durumlar.
Parafililer
302.4 Egzibisyonizm (Teşhircilik, Göstermecilik)
A. En az 6 aylık bir süre boyunca, kişinin genital organlarını, bunu beklemeyen bir yabancıya göstermesi ile ilgili yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezilerinin, cinsel dürtülerinin ya da davranışlarının yineleyici bir biçimde ortaya çıkması.

B. Bu fanteziler, cinsel dürtüler ya da davranışlar, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
302.81 Fetişizm
A. En az 6 aylık bir süre boyunca, kişinin canlı olmayan nesneleri kullanmakla ilgili (örn. kadın iç çamaşırları) yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezilerinin, cinsel dürtülerinin ya da davranışlarının yineleyici bir biçimde ortaya çıkması.

B. Bu fanteziler, cinsel dürtüler ya da davranışlar, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.

C. Bu fetiş nesneleri aykırı-giyimde kullanılan kadın giysileri (transvestik fetişizmde olduğu gibi) ya da taktil genital uyarı sağlamak amacıyla tasarlanmış araçlarla (örn. bir vibratör) sınırlı değildir.
302.89 Frotörizm (Sürtünmecilik)
A. En az 6 aylık bir süre boyunca, kişinin rızası olmayan bir kişiye dokunması ve sürtünmesi ile ilgili yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezilerinin, cinsel dürtülerinin ya da davranışlarının yineleyici bir biçimde ortaya çıkması.

B. Bu fanteziler, cinsel dürtüler ya da davranışlar klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, meslek alanlarında ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
302.2 Pedofili
A. En az 6 aylık bir süre boyunca, kişinin ergenlik dönemine girmemiş bir çocukla ya da çocuklarla (genellikle 13 yaşlarında ya da altında olanlarla) cinsel etkinlikte bulunmak ile ilgili yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezilerinin, cinsel dürtülerinin ya da davranışlarının yineleyici bir biçimde ortaya çıkması.

B. Bu fanteziler, cinsel dürtüler ya da davranışlar klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.

C. Bu kişi en az 16 yaşındadır ve A Tanı Ölçütündeki çocuk ya da çocuklardan en az 5 yaş daha büyüktür.
Not: 12-13 yaşlarında biri ile cinsel ilişki sürdüren geç ergenlik dönemindeki bir kişiyi buraya katmayınız.

Varsa belirtiniz:

Cinsel Yönden Erkeklere İlgi Duyan

Cinsel Yönden Kadınlara İlgi Duyan

Cinsel Yönden Her İki Cinse de İlgi Duyan
Varsa belirtiniz:

Ensestle Sınırlı İse

Tipini Belirtiniz:

Tek Eğilimli Tip (sadece çocuklara ilgi duyan)

Tek Eğilimli Olmayan Tip
302.83 Cinsel Mazoşizm
A. En az 6 aylık bir süre boyunca, kişinin hakaret edilme, dövülme, bağlanma ya da başka bir biçimde ıstırap çekme eylemi (taklidi değil gerçeği) ile ilgili yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezilerinin, cinsel dürtülerinin ya da davranışlarının yineleyici bir biçimde ortaya çıkması.

B. Bu fanteziler, cinsel dürtüler ya da davranışlar klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
302.84 Cinsel Sadizm
A. En az 6 aylık bir süre boyunca, kişinin, başka birinin psikolojik ya da fiziksel olarak ıstırap çekmesi (hakaret etme de içinde olmak üzere) eylemi (taklidi değil gerçeği) ile ilgili yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezilerinin, cinsel dürtülerinin ya da davranışlarının yineleyici bir biçimde ortaya çıkması.

B. Bu fanteziler, cinsel dürtüler ya da davranışlar kilinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
302.3 Transvestik Fetişizm
A. En az 6 aylık bir süre boyunca, heteroseksüel bir erkekte, aykırı giyim ile ilgili yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezilerin, cinsel dürtülerin ya da davranışların yineleyici bir biçimde ortaya çıkması.

B. Bu fanteziler, cinsel dürtüler ya da davranışlar klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
Varsa belirtiniz:

Cinsel Kimlik Disforisi İle Giden: Kişinin cinsel rolü ya da kimliği ile ilgili sürekli bir rahatsızlığı varsa
302.82 Voyörizm (Gözetlemecilik)
A. En az 6 aylık bir süre boyunca, kişinin bunu beklemeyen bir kişiyi çıplakken, soyunurken ya da cinsel etkinlikte bulunurken gözetleme eylemi ile ilgili yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezilerinin, cinsel dürtülerinin ya da davranışlarının yineleyici bir biçimde ortaya çıkması

B. Bu fanteziler, cinsel dürtüler ya da davranışlar klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
302.9 Başka Türlü Adlandırılamayan Parafili
Bu katagori, herhangi özgül katagorilerden birinin tanı ölçütlerini karşılamayan Parafilileri kodlamak içindir. Sadece bunlarla sınırlı kalmamak üzere örnekleri arasında telefon skatolojisi (açık saçık telefon konuşmaları), nekrofili (cesetler), parsiyalizm (sadece vücudun belirli bir bölümü üzerinde odaklaşma), zoofili (hayvanlar), koprofili (feçes), klizmafili (enema) ve ürofili (idrar) sayılabilir.
Cinsel Kimlik Bozuklukları
Cinsel Kimlik Bozukluğu
A. Karşı cinsiyetle güçlü ve sürekli bir özdeşim kurma (sadece, diğer cinsiyette olmanın getireceği sanılan kültürel üstünlükler için bir istek duyma olarak değil).

Çocuklarda bu bozukluk aşağıdakilerden dördü (ya da daha fazlası) ile kendini gösterir.

(1) diğer cinsiyette olma isteğini ya da ısrarını yineleyici bir biçimde dile getirme

(2) erkek çocukların aykırı giyimi yeğlemesi ya da kadınsı giyim kuşamı taklit etmesi; kız çocuklarının sadece kalıplaşmış alışılagelen erkeksi giysiler giyme konusunda ısrar etmesi

(3) İmgesel oyunlarda güçlü bir biçimde ve sürekli olarak karşı cinsin rollerini oynamayı yeğleme ya da sürekli olarak diğer cinsiyette olma fantezileri taşıma

(4) Karşı cinsin alışılagelmiş oyunlarına ve eğlencelerine katılma konusunda yoğun bir istek duyma

(5) Özellikle karşı cinsten oyun arkadaşları seçme
Ergenlerde ve erişkinlerde bu bozukluk diğer cinsiyette olma isteğini dile getirme, sıklıkla kendini diğer cinsiyetteymiş gibi gösterme, diğer cinsiyetteymiş gibi yaşamayı ya da davranılmayı isteme ya da diğer cinsiyete özgü duygularının ve tepkilerinin olduğuna ilişkin bir inanç taşıma gibi semptomlarla kendini gösterir.
B. Cinsiyetine ilişkin sürekli bir rahatsızlık duyma ya da cinsiyetinin gerektirdiği cinsel rol için uygun olmadığı duyumunun olması.
Çocuklarda bu bozukluk aşağıdakilerden herhangi biri ile kendini gösterir: Erkek çocuklarında, penis ya da testislerinin iğrenç olduğunu, ileride yok olacaklarını ya da bir penis sahibi olmamanın daha iyi olacağını öne sürme, kuralsız kaba saba oyunlardan tiksinme ya da erkeklere özgü oyuncakları, oyunları ve etkinlikleri reddetme; kız çocuklarında oturarak idrar yapmayı reddetme, penisinin olduğunu ya da ileride bir penisinin olacağını ileri sürme, göğüslerinin büyümesini ya da menstrüasyon görmeyi istememe üzerinde durma ya da olağan kadınsı giysilere karşı ileri derecede tiksinti duyma.
Ergenlerde ve erişkinlerde bu bozukluk primer ve sekonder cinsiyet özelliklerinden kurtulma üzerine kafa yorma (örn. diğer cinsiyeti taklit etmek için cinsiyet özelliklerini fiziksel olarak değiştirmek üzere hormon, cerrahi ya da başka tür bir girişim uygulanmasını isteme) ya da yanlış cinsiyette doğduğuna ilişkin bir inanç taşıma gibi semptomlarla kendini gösterir.
C. Bu bozukluk fiziksel bir interseks durumu ile birlikte gitmemektedir.

D. Bu bozukluk, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
O sıradaki yaşına göre kodlayınız:
302.6 Çocuklarda Cinsel Kimlik Bozukluğu
302.85 Ergenlerde ya da Erişkinlerde Cinsel Kimlik Bozukluğu
Varsa belirtiniz (cinsel yönden olgun bireylerde):
Cinsel Yönden Erkeklere İlgi Duyan

Cinsel Yönden Kadınlara İlgi Duyan

Cinsel Yönden Her İki Cinse de İlgi Duyan

Cinsel Yönden Her İki Cinse de İlgi Duymayan
302.6 Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Kimlik Bozukluğu
Bu kategori, özgül bir Cinsel Kimlik Bozukluğu olarak sınıflandırılamayan Cinsel Kimlik Bozukluklarını kodlamak içindir. Örnekleri arasında şunlar vardır:
1. İnterseks durumları (örn. antrojen duyarsızlık sendromu ya da konjenital adrenal hiperplazi) ve eşlik eden cinsel disfori

2. Gelip geçici, stresle ilişkili aykırı giyim davranışı

3. Diğer cinsiyetin cinsiyet özelliklerini kazanma isteğini taşımaksızın sürekli olarak kastrasyon ya da penektomi üzerine kafa yorma
302.9 Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Bozukluk
Bu kategori, herhangi özgül bir Cinsel Bozukluk için tanı ölçütlerini karşılamayan, ne bir Cinsel İşlev Bozukluğu, ne de bir Parafili olmayan bir cinsel bozukluğu kodlamak içindir. Örnekleri arasında şunlar vardır:
1. Erkeksilik ya da kadınsılıkla ilgili kendi koyduğu ölçülere göre cinsel başarının ya da diğer özelliklerinin belirgin olarak yetersiz olduğu duygusunu taşıma

2. Kişinin, sadece kullanılacak şeylermiş gibi düşündüğü, biribiri peşisıra gelen sevgililerini kapsayan yineleyici cinsel ilişki biçimi hakkında sıkıntı duyması

3. Cinsel yönelimi hakkında sürekli ve belirgin bir sıkıntı duyma

CİNSEL PROBLEMLERDE HİPNOZUN KULLANILMASI
A.CİNSEL PROBLEMLERDE HİPNOTERAPİYE GENEL BİR BAKIŞ
Hipnozun genel olarak ve bilhassa bizim cinsel problemlerde hipnoterapi programımızda bir terapotik araç olarak kullanılmasını destekleyen deliller birçok deneysel ve klinik çalışmanın ve geniş araştırmaların sonuçlarıdır. Bu araştırmaların çok büyük bir kısmı bu yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır. Ayrıntılı izahatlar azdır, fakat materyalin bütünü, hipnozun insan cinselliğine faydalı olabilme yollarını izah eder. Basit olarak, hipnoz; insan cinselliğinin vazgeçilmez bir parçası olan olumlu zihinsel durumu meydana getirir.
1980 yılında, ünlü bir hipnoz araştırmacısı olan psikolog Jhon Chaves ve onun ilk öğrencilerinden biri olan Jude Brown tarafından yirmi yıllık bir sürede basılan yirmialtı makalenin incelemesi yapıldı. İncelemelerinde, hipnozun cinsel problemlerin tedavisinde başarıyla kullanılabildiğini söylemektedirler. Ancak bu teoriyi desteklemek için daha fazla klinik bilgiye ihtiyaç bulunduğunu da vurguladılar. Cinsel sorunların tedavisinde hipnozun uygulanabileceği beş saha bulunduğunu belirtiyorlar.
1- Cinsel sorunların tanısı

2- Özgüvenin sağlanması

3- Cinsel semptomların arkasındaki muhtemel kişilik çatışmalarının çözülmesi.

4- Yardımcı Cinsellik tedavisi

5- Cinsel semptomun ortadan kaldırılması
Bu kategoriler iki ana gruba ayrılabilir. İlk üçü, hipnozun cinsel sorunu meydana getiren bilinçaltı etkilerini ortaya çıkarmak için kullanılmasına dayanır. Son ikisi semptomun kendisini ortadan kaldırma üzerinde yoğunlaşırlar.
Hepsi konuya farklı teorik açılardan bakan ruh sağlığı uzmanları, hekimler ve evlilik danışmanlarından elde edilen istatistiki bilgilerin tamamı, hipnozun cinsel tedavideki bir yardımcı olarak kullanılmasını destekliyorlar. Daha sonraki raporlar da bu desteği kuvvetle teyid ediyor. Aşağıdaki durumlarla karakterize cinsel sorunların birçoğu bölüm beşte geniş ayrıntılarıyla izah edilecektir.
B. CİNSEL ARZUNUN YOKLUĞUN DA HİPNOZUN BAŞARISI
Connecticut, New Haven’den psikiatrist Reno Fabbri, hipnozun temel kurallarıyla, davranış modifikasyon tekniklerini birleştiren bir metod uyguladı. Bu yaklaşıma örnek vaka olarak yirmi beş yaşında bir öğretmen olan Ms. C’yi sunmaktadır. Ms. C., bir erkek topluluğunda aşırı sinirli oluşundan ve birçok erkek arkadaşından hoşlanmasına rağmen cinsel arzu duymadığından şikayet etmişti. Sonunda hiç kimseyle konuşmaz kendisin yalnız ve üzgün hisseder olmuştu.
Hipnozla hastanın hayal gücünü ilk aktive edişinde Dr. Fabbri, Ms. C.’nin relaks durumundayken bile, kucaklaşma ve okşama sahneleri gördüğünde heycanlandığını keşfetti. Ms. C.’nin bilinçaltının, cinsel yakınlığa cevabı sinirlilikti. Dr. Fabbri ona desensitizasyon tekniklerini uyguladı. Normal olarak, şahısta heyecan yaratan somut zihinsel imajlar, kendini iyi hissetmeyle ilişkilidir. Aynı anda hem sinirli hem de sakin olunamayacağından, relaksasyon doğal olarak anksiyeteyi bastırır ve gerginlik yatışır.
Ancak Ms. C. vakasında desensititzasyon başarılı değildi. Dr. Fabbri, hipnoz vasıtasıyla, bu sıkıntılı duyguları boşaltan geçmişteki olayı onun yeniden yaşamasına yardım etti. Ms. C. hipnoz altında “onüç yaşındayken erkek bir kuzeni tarafından kendisine saldırıldığını hatırladı; aynı anda öfke ve günahkarlık duygularını yaşadı.” Bu cinsel saldırıyı yeniden yaşama, Ms. C.’nin yıllarca baskılamış olduğu hapsedilmiş düşüncelerini açığa vurmasını sağladı ve evvelce baskılanmış materyalin katarsisi, onun sağlıklı bir cinsel hayatına başlamasını sağladı. Korku ve sinirlilik gibi olumsuz hislerinin kendi kafasında haklı bir kaynağı olduğunu ve ifade edilmelerinin gerektiğini görebildi. Biriken bütün bu olumsuzluğu boşaltmasından sonra, Ms. C., olumsuz imajları olumlulara çevirmek için hipnozu kullanmaya başladı. Giderek, anksiyeteyi meydana getiren cinsel ayrıntıları tasavvur etmeye yöneldi. Bir erkekle beraber olmaktan ve cinsel birleşmeden alabileceği zevki düşündü. Ms. C., artık olumsuz düşüncelerinden kurtulmuştu ve cinselliğin vereceği zevklere açıktı. Hipnozun tekrar tekrar kullanılmasının sonucunda Ms. C., kendisini yeniden normal hissettiğini cinsel güdülerine rahatça cevap verdiğini ve erkeklerle ilişkilerinden zevk aldığını bildirdi. Hipnoza başlanmasından altı ay sonra nişanlandı.
Dr. Fabbri, hipnozla cinsel problemlerin tedavisinde %72’lik bir başarı oranı bildirdi. Ancak Ms. C. vakasında şöyle bir soru akla gelmektedir: Bütün insanlar geçmiş hayatlarındaki olumsuz bir anıyı Ms. C. kadar kolay hatırlayabilirler mi? Genellikle hayır; fakat, bunun nedeni Ms. C.’nin telkine çok yatkın oluşu veya Dr. Fabbri’nin çok yetenekli olmasıdır. Çok sık olarak, cinselliğe karşı olumsuz tavır alınmasına sebep olan şey, tek bir olay değil, fakat yıllarca biriktirilmiş genel bir yaklaşımdır. Bu, (en azından yayınlanan bulgulardaki) cinsel arzu duymayan kadınların prevalansını izah edebilir. Çünkü kadınlar geleneksel olarak, aşk hakkında erkeklere nazaran çok daha olumsuz fikirler verilerek büyütülürler. Bu gelenek, cinsellikten korkan ve hipnozdan fayda görebilecek kadınların üzerinde etkili olmaktadır.
Cinsel arzu yokluğuna ait bir başka vaka; hipnozu kullanmasıyla ünlü doğum hekimi Dr. Ralph August tarafından tarif edildi. Otuz yedi yaşında evli bir kadın olan Bn. D., cinsel arzusunun dört yıllık bir peryod boyunca, kocasıyla çok nadir aşk yapacak kadar azaldığını fark etti. Dr. August hipnoz yoluyla, Bn. D’nin cinsel ilgisindeki azalmayı başlatan sebebi ortaya çıkardı: Dört yıl önce oğlu ciddi bir şekilde hastalanmıştı. Bn. D. çocuğu için aşırı bir korkuya kapılarak yersiz bir şekilde “çocuğum acı çekerken ben kendimi eğlendiremem” diye düşünmüştü. Çocuğun iyileşmesinden sonra, aşka karşı ilgisini yeniden kazanmayı beklemişti. Ancak bunun yerine şöyle düşündüğünü fark etti: “Ben kendimi eğlendirirsem, çocuğum yine hasta olacak”. Hipnozu kullanarak Dr. August, çocuğunun sağlık durumuyla, kendisinin aşktan zevk alması arasında ilişki bulunmadığını, Bn. D.’nin kabul etmesine yardımcı oldu. Bn. D. hipnotik durumdayken, Dr. August, “bu sorunun kendisini artık rahatsız etmeyeceğini ve boşa giden zamanı telafi edeceğini” telkin etti. Ve bu telkin gerçekleşti. Bn. D. yeniden aşktan zevk almaya başladı.
Jim, otuz yedi yaşında bir profesördü. Oniki yıllık evliydi, üç çocuk babasıydı ve cinsel arzu duyan bir adamdı. Sağlık durumu mükemmeldi, kariyerinin zirvesindeydi, sahasında bir otorite olarak tanınıyordu. Dışarıdan bakanlara göre onun hayatı, her Amerikalının düşündeki hayattı. Fakat son iki yıl içinde, karısı Ellen’le yaklaşık iki ayda bir cinsel ilişkide bulunmuştu. Daha sonra ise, sadece karısı istediği zaman ilişki olmuştu. Ellen yolunda gitmeyen birşeyler olduğunu sezdi ve eşiyle birlikte tedavi olmak için ısrar etti.
Jim aşk yapmak istese yapabileceğini, istemese yapamayacağını söylemişti. Klinik durum, onun ilkin erken boşalması olduğunu daha sonra ise, erektil disfonksiyonu olduğunu akla getirmişti. Fakat ciddi intrapsişik veya benzer sorunları olduğuna dair belirti yoktu. Her ne kadar cinsel arzu yokluğu ilk faktör olarak düşünülmediyse de daha sonra ortaya çıktı.
Hipnoterapi, Jim için üç amaçla kullanıldı. İlk amaç geçmiş hayatında aşk heyecanı duyduğu bir zamanı yeniden yaşamasına yardım etmekti. Ancak kısa bir süre sonra, Jim’in geçmişte heyecan veren hiçbir cinsel tecrübesi olmadığı ortaya çıktı. Böyle bir vakada hipnoz olması mümkün cinsel durumları hayal ettirmek için kullanılır. Buna ilaveten, geçmişteki olayları yeniden yaşatmak hayali olaylar üretmekten daha kolaydır. Fakat, hayal üretme eğitimiyle böyle bir hayal kurma hem mümkün hem de faydalıdır.
İkinci terapotik amaç, Jim’in aşka karşı olan tutumunun, ne zaman ve niçin değişmeye başladığını bilhassa cinsel arzu yokluğunu ortaya çıkarması muhtemel gelişimsel sorunlara dikkat ederek anlamaktı. Aşağıdaki tartışma, hastanın sorunlarını anlamada bu psikodinamik amacın niçin önemli olduğunu izah etmektedir.
Üçüncü amaç, Jim’e hayatın cinsel ilgi ve zevk yönünü önemli göstermekti. Ancak bundan sonra daha alışılmış bir cinsel tedavi tipi başlayabilirdi. Bu tip amaç Jim’in arzu yokluğunun hipnoz yoluyla tedavi için vazgeçilmezdi.
İlk ziyarette Jim ve Ellen’le önce birlikte görüşüldü, daha sonra tek tek konuşuldu. İlk seansın son bölümünde çiftin de onayı alınarak, Jim’in tek başına hipnotize edilmesine karar verildi. Jim, Ellen’in kendi hipnozunu seyretmesi konusunda gönülsüzdü. Ellen en azından ilk seans için hazır bulunmamayı kabul etti. Arkasından hemen hipnotik seans yapıldı.
Jim’le hipnozdan önce yapılan görüşme, onun aşka karşı duyduğu ilgisizliğin bütün hayatı boyunca sürmüş olduğunu kuvvetle düşündürdü. Jim üstün zekalıydı ve ailesi onu fiziki uğraşlar yerine, entellektüel uğraşlara yöneltmeyi tercih etmişti. Jim’in ergenlik çağı normal geçmişti. Fakat, on yedi yaşındayken, arkadaşları onu birkaç fahişeyle yapılan bir aleme dahil etmelerine kadar mastürbasyon yapmamış veya cinsel boşalma için herhangi bir dürtü hissetmemişti. Jim, ilgisini uyandırmasına rağmen bu tecrübeyi fiziksel uyarıcı olarak değerlendirmemişti ve fahişelerin gerçekte nasıl olduklarını öğrenme fırsatı bulduğundan dolayı memmun olduğunu ilave etti.
Jim, Ellen’i iki yaşından beri tanıyordu. Kolejde beraber geçen ilk yıllarında, Jim’in ona karşı ilgisi cinsel tabiatta olmayıp, sevgi ve nezaket şeklinde ifade ediliyordu. İlk defa evlendikten sonra cinsel birleşmede bulunmuşlardı. Bu sırada çekingen davranan Ellen hiçbir cinsel zevk almamıştı. Gerçekten, tedaviden iki yıl öncesine kadar hiç mastürbasyon yapmamıştı ve cinsel ilişkide orgazma ulaştığını hatırlamıyordu. Ancak, son iki yıl içinde, cinsel ihtiyaçlarıyla daha çok ilgilenmiş ve Jim’le fiziksel ilişkisinde tatmin olmayı arzu etmişti.Jim ve Ellen’in mükemmel bir evlilikleri vardı.Ellen’inJ im’e karşı sevgisi ve bağlılığı tamdı ve öfkesi sağlıksız bir cinsel duruma karşı sağlıklı bir cevaptı.
Jim sadece kendisini değil, Ellen’i de memnun etmek amacıyla aşkı öğrenmeyi denemek için gönüllü olduğunu ifade etti. Hipnotarepi kendisine anlatıldı ve az bile olsa zevk aldığı cinsel tecrübelerin sırasıyla bir listesini yapması için terapist Jim’e yardım etti. Zevk veren durumlar şöyle sıralanıyordu:
I- Ellen’in onu kucaklaması
II- Jim’in çıplak vücuduna yatakta kazara dokunması
III- Ellen’in sevişmek için şiddetli arzu göstermesi
IV- Ellen’in Jim’in göğsünü ve karnının okşaması
V- Jim’in, Ellen’in bacaklarını ve kalçasını okşaması
Hipnoz sırasında Jim’den karısıyla birlikte yatakta olduklarını düşünmesin istendi. Yukarıda sıralanan haz verici durumları kullanarak, terapist Jim’in kafasında ayrıntılı bir cinsel sahne meydana getirdi. Ellen’le yapılan bir aşk sahnesi geniş ayrıntılarıyla tarif edildi. Hareketler adım adım anlatıldı, duruma uygun sesler, kokular, tadlar telkin edildi ve hayali aşk sahnesiyle birleştirildi. Relaksasyon telkinleri yaşanırken, cinsel imajlarla birlikte rahatlama ve mutluluk hisleri telkin edildi. Jim, hayale karşı konuşarak cevap vermeye teşvik edildi. Öyle ki terapist, Jim’in hangi durumları en çok tahrik edici bulduğuna göre hipnotik telkinleri ayarlayabildi.
İki posthipnotik telkin yapıldı. Birincisi; Jim’e bu iyi hisleri Ellen’le gerçekten yataktayken, yeniden yaşayabileceğini hatırlattı. Bu telkinle terapist, Jim’e bu yeni cinsel hislerini tatmin etmesi için kuvvetle ihtiyaç duyurdu ve gerçekten yapmayı isteyip istemediğini düşünmeye zaman kalmadan bu hislerini tatmin etmesini telkin etti.
İkinci posthipnotik telkin; Ellen’in kucaklamasınının bu reaksiyonlar zincirini başlatması, neticede aşk yapmak için önüne geçilmez, şiddetli bir arzu doğurmasıydı. Daha sonra Jim, ne zaman cinsel arzu duyarsa Ellen’in onu kucaklamasını isteyebilirdi. Bu şekilde yeni cinsel arzu, Jim’i kendi isteği dışında kontrolüne alamayacaktı. Ellen’e bir sonraki tedavi görüşmesine kadar aşkı başlatmaması tavsiye edildi.
Bu tedavi seansını takiben, hipnoz altındayken onun için yapılmış olan bir audio teybi kullanarak günde en az bir defa otohipnoz yapması Jim’den istendi.
Bir hafta sonraki ikinci seans sırasında, Jim şunları ifade etti; Telkinlerden sonra, -hayatında ilk defa- cinsel arzu duymuştu. Fakat o ve Ellen oniki yıllık seyrek ve tekdüze aşktan sonra arzularını tatmin etmek için çok sıkılgan davranmışlardı. İlk seans sırasında yaşamış olduğu olumlu duyguları yeniden yaşamanın ne kadar kolay olduğuna şaşırarak Jim, aşka karşı duyduğu hissin değiştiğini fark edince, orjinal hipnotik tecrübesini bir günde üç defa kontrol etmişti. Sonuçta o ve Ellen ilk hafta içinde iki defa cinsel birleşmede bulunmuşlardı.
İkinci seansta Jim, kendisi hipnotize durumdayken Ellen’in hazır bulunmasını istedi. Bu şekilde tek tek hipnoz yoluyla terapist, Ellen’in arzu ettiği kadar gözlemci olarak kalmasına izin verdi ve Jim , terapistten gelen çok az bir telkinle hipnotik duruma girdi. Hipnoz altındayken zevkli bulduğu aşkla ilgili imajları yeniden şekillendirmesi istendi. Bu imajlara uygun olarak Ellen olaya kendiliğinden katıldı. Üçüncü bir posthipnotik telkinle, Jim’e cinsel arzuyu yaşamaktan zevk almanın hayatının sürekli ve önemli bir parçası olabileceği anlatıldı.
Üçüncü randevu dört hafta sonraydı. Bununla beraber bir sonraki hafta, bir telefon mini seansı düzenlendi. Bu kez Jim’in raporu memnuniyet vericiydi. Sürekli aşk yapmak istemiş ve zevk almıştı. O ve Ellen yeni ilişkilerinde çekingenlik hissetmiyorlardı. Terapist, evvelki posthipnotik telkinleri, etkilerini artırmak için tekrarladı.
Hava ve ulaşım güçlükleri sebebiyle, tasarlanan üçüncü görüşme asla yapılamadı. Fakat Jim’in ilerlemesini teşvik etmek için ikinci bir telefon mini seansı düzenlendi. Son mini seanstan altı ve oniki hafta sonra yapılan telefon konuşmaları, Jim’in cinsel arzu seviyesini koruduğunu gösterdi. Ellen ve o haftada ortalama üç kere aşk yapıyorlardı. Her mini seans sırasında, Jim gelişmelerden son derece mutlu olduğunu, Ellen’le kendisi arasındaki ilişkiden her yönden eskiye nazaran çok fazla zevk aldıklarını söyledi. Sekiz ay sonra yapılan son telefon konuşmasında aynı olumlu sonuçlar bildirildi.
Hipnozun hiç yapılmamış bir arzuyu nasıl meydana getirdiğini veya uzun süre baskılanmış bir arzuyu nasıl uyandırdığını iki hipotez izah etmektedir. İlk hipoteze göre; herhangi bir arzunun yaşanması sırasında, bilinçaltında bile olsa daima seçici bir unsur vardır. Çağrışım sahası bu prensibe dayanır. Çağrışım, bir konuyu şahsın algısına sunarak konuya karşı arzu uyandırabilir ve bu arzu şahıs tarfından hissedilen doğal bir ihtiyaç olabilir veya olmayabilir. Bu, sun’i arzular için geçerli ise, aşk gibi doğal bir arzuyu uyandırmada da etkili olabilir. Kanıtlar gösteriyor ki, örneğin tıka basa doymuş olan hipnotize bir şahıs, aç olduğuna inandırılabilir. Aşk dürtüsü konusunda, hipnotik hayalin cinsel ilgi, arzu ve stimulasyondan sorumlu nöronal mekanizmaları harekete geçirdiği veya uyandırdığı görülmektedir. M.F. Schwartz’ın diğer şeylerin yanında kuvvetle be- lirttiği gibi, cinsel arzunun nörolojik oluşumunda sinir iletiminin ve beynin rolü dikkatli fizyolojik araştırmayı gerektirmektedir. Özet olarak birinci hipotez, hipnozun, cinsel arzudan sorumlu subkortikal beyin aktivitesine ulaşarak bu arzuyu ya şahsın hayatında ilk defa ortaya çıkarabildiği veya onu yeniden uyandırabildiği şeklindedir.
İkinci hipotetik formulasyon; genelde defans mekanizmalarıyla, özelde ise baskılanmayla ilgilidir. Arzu yokluğu, hemen daima, hastanın hayatının erken dönemlerinde alınan ve daha sonra onun tarafından yeniden değerlendirilmeyen negatif mesajların sonucudur. Çoğu kez kendisini aseksüaliteyle gösteren bu yıkıcı gidişte, baskılayıcı mekanizma esas rolü oynar.
Bu iki hipotez, cinsel arzu yokluğunun tedavisinde, hipnozun bir terapotik araç olarak kullanılmasını desteklemektedir.
C. KADINLARDAKİ CİNSEL ARZU YOKLUĞUNDA HİPNOZUN BAŞARISI
Kadınlarda cinsel arzu yokluğunun açık belirtileri, penis girişini kolaylaştıracak vajinal salgının yokluğu ve vajinismus hali yani vajinal kasların penis girişini önleyecek şekilde, spastik kasılmasıdır.
İsrail’deki Hayfa Rambam Üniversitesi Tıp Merkezi’nden Dr. Karl Fuchs bazan bir parmak girişine bile imkan vermeyecek kadar şiddetli olabilen vajinismusun tedavisinde hipnozun kullanılmasıyla ilgili en ikna edici çalışmalardan birini yayınlamıştır. Dr. Fuchs’a göre on yıllık bir süre zarfında bu durumdaki yetmişbir kadın ya sadece hipnoz yoluyla veya birlikte vajinal dilatatörler kullanılarak başarıyla tedavi edildiler. Kadınların büyük çoğunluğu iki ila yedi yıldan beri vajinismustan şikayet etmekteydiler, hepsi jinekolojik ve/veya psikiatrik tedavi görmüşlerdi, hiçbir olumlu sonuç alınamamıştı. Bu kadınların birçoğu himenlerini ve vajinalarını cerrahi olarak bile genişletmişlerdi ve yine şifa bulamamışlardı
Önerilen ilk yaklaşım hipnozun tek başına kullanılmasıydı ve bu yaklaşım sonuç vermediğinde, bir başka metod önerildi. İlkin kadınlara otohipnoz öğretildi. Bu mental durumdayken, onlara önce bir parmaklarını, arkasından küçük bir vajinal dilatatörü vajinalarına nasıl sokacakları gösterildi. Bu işlem kolaylaştığında, giderek büyük dilatatörler verildi. Bazı vakalarda kadınların kocaları, dilatatörlerin karılarına nasıl uygulayabileceklerini öğrendiler. Hipnoz altındayken, kadınlar gevşeme ve rahatlama hissettiler ve en kısa sürede daha büyük dilatatörleri kullanabildiler.
Kadınların, bu dilatatörleri kullandıkları süre boyunca bir aşk birleşmesinde bulunduklarını tasavvur etmeleri istendi. Bu gidiş, onların kafasında gevşemeyle, cinsel birleşme arasında bir bağ yarattı ve neticede vajinanın normal genişlemesine sebep oldu. Son olarak kadına, kadının üstte olduğu pozisyonda gerçek penis vajina ilişkisine geçebileceği anlatıldı. (Bu özel pozisyon ona, kontrolün kendisinde olduğunu hissettirir ve böyle yaparak gevşemesine yardım eder.)
Bu metodun, vajinismusun altında yatan muhtemel psikolojik problemleri açığa çıkarmamasına rağmen, Dr. Fuchs vajinusmusun tedavisinde hipnozla daima olumlu sonuçlar aldığını iddia etmektedir. Öteki çalışmaların bu bulguları desteklediği görülüyor.
Birçok kadın cinsel birleşme sırasında zevk duyamamaktadır. İnsan seksüalitesi araştırmalarında önde gelen bir isim olan Dr. Hugo G. Biegel’e göre bu duyarsızlık sadece fiziksel hareket sırasında görülmemektedir, fakat, tek başına cinsel aktivite telkiniyle uyandırılmaktadır. Dr. Biegel evvelce duyarsız olan organların herbirini duyarlı hale getirmek için hipnozu sistemik olarak kullandı. Dr. Biegel hipnoz yoluyla, hastalarına geçmişte haz veren hisleri (emme, gıdıklama, sevme, okşama, mesane ve barsak boşalması, bir salıncak veya kızak üzerindeki abdominal hisler, hoş sürprizler, çocukken pahalı bir armağan alınması gibi hisler) yeniden yaşattı. Genital organlar da dahil bütün vücutlarına duyarlılık ve zevk vermek için daha sonra kadınların hafızalarını kullandı. Bu duyguları yeniden yaşama yoluyla kadınların hisleri canlandı ve aşk sırasında yeniden zevk alabildiler.
Öteki terapistler de, hastalarının aşk sırasında daha fazla zevk duymalarına yardımcı olmak için, hipnozu kullanmaktadırlar. Örneğin Dr. T.A. Richardson durumlarını gruplandırmak , sorunların sebeplerini açığa çıkarmak ve analiz etmek için hastalarını hipnotize etti. Dr. Rihchardson hipnozu kadınların gelişme dönemlerine ait sorunların baskılanan sebeplerini açığa çıkarmak için kullandı. Geçmişte yaşanan travmatik veya rahatsız edici bir olayla, olay hakkındaki olumsuz düşüncelerin birleşiminin herhangi bir kadının cinsel sorununa sebep teşkil ettiği ispatlanmıştır. Hipnoz, geçmişteki olayın yıkıcı gücünü ortaya çıkarma, inceleme ve ortadan kaldırma çabasında Dr. Richardson’a büyük bir yardımcıydı. Tedaviye başlamadan önce, bu kadınların sadece üçü orgazm yaşamışlardı. Dr. Richardson’un hipnoz tedavisinden sonra altmış üç kadın, cinsel ilişkilerinde çoğunlukla cinsel zevk ve orgazmı yaşayabildiler.
Dr. Leckie, kadınlardaki cinsel sorunların tedavisinde hipnozu başarılı bulan bir başka klinisyendi. Başlamadan önce, kadınlara aşk hakkında iyi eğitim verildiğinden emin oldu. Daha sonra, kadınlar hipnoz altındayken, aşkın her iki partnere zevk ve memnuniyet veren, normal, mükemmel bir aktivite olduğu şeklinde telkinler yaptı. Bu telkinler yoluyla değişik sevişme tekniklerini de anlattı. Bu işlemle aşkın zevk kabul edildiğini vurguladı. Sadece bu direkt telkinler kadınların aşktan zevk almalarını sağlayamadığı zaman, Dr. Leckie altta yatan sebepleri incelemek için daha derin analiz yaptı.
Yine, hipnozun kadınlardaki cinsel arzu sorunlarının tedavisinde kullanılmasını destekleyen en büyük kanıt, devam eden araştırma ve tedavinin etkileyici ve gelişme halinde olmasıdır. Bu kitabı cinsel hayatlarından ümitlerini kesen bütün kadınlara bunu göstermek için yazdık. Bu self-hipnozdur.

D. ERKEKLERDEKİ CİNSEL ARZU YOKLUĞUNDA HİPNOZUN BAŞARISI
Herhangi bir gözlemciye göre, cinsel arzu erkeklerde kadınlardan daha fazladır. Sorunlar daha kolay tespit edilmektedir. Bir adam ereksiyon yapabilir veya yapamaz. Cinsel arzu duymazsa ereksiyon olmayacaktır. Ereksiyon sorunlarının tedavisinde hipnozun tek başına son derece etkili olduğu ispatlanmıştır.
Masters ve Johnson’a göre, bütün ereksiyon problemlerinin yüzde 97’si psikolojik çatışmaların sonucudur. Halihazırdaki düşünceye göre, bu rakamın bir parça yüksek olmasına rağmen, hipnoz, çatışmaların kaynaklandığı seviyeye ulaşabilme kaabiliyeti sebebiyle- bu vakalarda bir terapotik araç olarak mantıklı bir seçenektir.
Esas olarak, ereksiyon güçlüklerinin tedavisinde hipnozu kullanmak için iki yol vardır:
1- Sorunların altında yatan sebepleri açığa çıkarmak. Bunlar daha sonra tedavi edilebilirler.

2- Hasta hipnozdayken direkt telkin ve değiştirme yapmak. Virginia, Richmond’dan Dr. Winfred Ward, erektil sorunların tedavisinde hipnozu etkili olarak kullandığı elli vaka tarif etti. Ortalama 29,4 yaşında olan bu adamlar tedaviden sonra normal ereksiyonu, cinsel birleşmeyi ve orgazmı sürdürebildiler. Bir şahsın tedavisi ortalama olarak sadece 12,5 saat sürdü. Daha sonraki parça, Dr. Ward’ın hipnozu, hastalarından birinin analiz ve tedavisinde etkili olarak kullandığını anlatmaktadır:
Özellik sahibi bu adam; Claude, yirmisekiz yaşındaydı ve evliydi. Karısı ona sevişme sırasında orgazma ulaşamadığını söyleyene kadar cinsel sorunu olmadığında ısrar etmişti. Hipnoz altındayken Claude, sorununun esasını teşkil eden noktayı gösterdi: Altı yaşındayken aşka karşı sağlıklı bir ilgi gösterdiği için babası onu şiddetle cezalandırmıştı. Ondan sonra Claude, bilinçaltında cinsel olarak anormal olduğuna inanmıştı.
Son zamanlarda, evlilik dışı bir ilişki kurmayı düşünmekteydi ve bu düşünceleri ona gerçekten cinsel olarak anormal olduğunun daha da açık bir kanıtı gibi geliyordu. Dr. Ward hipnoz sırasında Claude’ın ereksiyon güçlüklerinin kendi seksüalitesine ve özellikle zinaya karşı bir savunma mekanizması olduğunu keşfetti. Ereksiyonun olmayışıyla, Claude muhtemelen, babasının çok yanlış olduğunu söylediği şeyi yapamadı.
Yine hipnozu kullanarak Dr. Ward, Claude’ın sorununun kökünde yatan yanlış self-imajdan kendisini kurtarmasına yardım edebildi. Şu anki durum ve gelecek hakkındaki geçmişten kaynaklanan olumsuz düşüncelerin yerine olumlu hisler kondu. Sadece onsekiz saatlik bir tedaviden sonra bu adam normal bir aşk hayatı sürdürebildi.
Bu vaka, hipnozun önce erektil sorunların kaynaklarını ortaya çıkarmada, daha sonra ise olumsuz ve yıkıcı düşüncelerin yerine olumlu ve yapıcı imajların konmasını sağlamada, nasıl başarılı olabileceğini göstermektedir.
Los Angeles Büyük Tıp Enstitüsü’nün direktörü Dr. William Kroger, hipnoza karşı daha az analitik daha direkt bir yaklaşım kullanmaktadır. Bu yaklaşım, büyük ölçüde şahsın hayal gücüne ve telkine yatkınlığına dayanmaktadır. Yüzlerce hasta üzerinde yaptığı araştırmadan çıkan sonuçlara dayanarak Dr. Kroger, Dr. William Fezler’in yardımıyla, anksietenin azalmasını kolaylaştırmak için, yirmi beş tane standart hazır imaj geliştirdi. Bu doktorlara göre cinsel malfonksiyon da dahil, problem olan davranışların büyük çoğunluğu, şahsın anksiete hislerini yatıştıramamasının sonucudur. Bu inançtan ve kendi araştırmalarından yola çıkarak, Dr. Kroger ve Dr. Fezler çeşitli “hazır imaj” lar kullanmaktadırlar. Bunlardan biri aşağıda özetlenmektedir. Bir şahıs daha canlı hayal kurabilir, anksiyetesi daha fazla azalabilir ve sonuçta anksiyeteden kaynaklanan davranış bozukluğu ortadan kalkar.
Bu ‘hazır imaj’lara örnek olarak Kumsal Sahnesi gösterilmektedir.
Bu sahnenin amacı; renk, tad, koku, ses, sıcak ve soğuğun hissedilmesini sağlayan beş temel duyunun daha kolay ve canlı olarak hatırlanmasını öğretmektir.
Bu ‘hazır imaj’da şahıs, kendisini bir yaz günü kumsalda yürürken hayal eder, bu sahnenin her ayrıntısını; berrak mavi göğü, beyaz kumu, ve ılık suyu düşünür. Şahıstan dudaklarını yalıyorken havadaki tuzun tadına bakması ve koklaması istenir. Fonda, denek dalgaların çarpışını, uzaktaki bir martının bağırışını duyabilir. Sahneye daha ince ayrıntılar da yerleştirilebilir; şahıstan kumsala ve bilinen duyguları uyandıran bütün iyi şeylere dair daha çok hayal kurması istenir.
Kroger ve Fezler tarafından kullanılan öteki hazır imajlara şunlar da dahildir: Dağda Kabin Sahnesi, Bahçe Sahnesi, Çöl Sahnesi, Çiftlik Sahnesi, Orman Sahnesi, Havuz Sahnesi, Göl Sahnesi, Piknik Sahnesi, Tüple Suya Dalış Sahnesi ve Uzay Sahnesi.
Bu sahneleri hayal ederek, şahıs, duygularına daha çok uyum kazandırır. Özel cinsel sorun olan vakalarda, sahne şahsın kişisel ihtiyacına göre düzenlenir. Hayal tarafından meydana getirilen duyguların etkisiyle rahatladığında, şahıstan aşk yaparken başarılı olduğunu canlı biçimde hayal etmesi istenir.
Bu canlı olarak hayal kurma tekniği bilhassa Dr. Kroger ve Dr. Fezler tarafından erektil sorunları olan erkeklerin tedavisinde başarıyla kullanılmaktadır. Bilinçaltındaki olumlu düşünceleri desteklemek, olumsuz düşünceleri ortadan kaldırmak için şahsa önce hayal dünyasında başarı telkin edilir. Davranışı değiştirmek için hayal gücünün bu şekilde kullanılması davranış modifikasyon terapistleri tarafından ‘gizli iyileştirme’ denmektedir. Bu sahadaki önde gelen araştırmacılardan biri olan Dr. Joseph Cautela, olay gerçekten olsun ya da olmasın, hayal gücünün bir cevap uyandırabilecek durumda olduğuna inanmaktadır.
E. KADINLARDAKİ ORGAZM YOKLUĞUNDA HİPNOZUN BAŞARISI
San Fransisco’da çalışan ünlü bir jinekolog olan Dr. David Cheek, yıllarca hipnozla yapılan geniş araştırmalardan sonra, orgazmın ruhsal bir durum olduğuna karar verdi. Edindiği tecrübeler, geçmişte orgazm olmuş kadınlar için orgazmik cevabın yeniden sağlanması amacıyla iki saatlik hipnotik çalışmanın genellikle yeterli olduğunu gösterdi. Ancak evvelce hiç orgazm olmamışlarda daha uzun süre gerektiğini gördü.
Dr. Cheek bu hızlı sonuçları nasıl elde etti? Hipnozu kullanarak, sorunun gerçek veya hayali sebebini bulmak için kadının bilinçaltını inceledi. Birçok vakada, erken bir yaşta öğrenilen aşk hakkındaki olumsuz düşüncelerin ve algıların korku ve suçluluk yarattığını, kadının orgazm olamamasına sebep olduğunu buldu. Hipnoz yoluyla Dr. Cheek, kadınların aşka yaklaşımı yeniden öğrenmelerine yardım etti. Buna göre aşk normal eğlenceli bir aktiviteydi, sakınılması gereken kötü bir faaliyet değildi. Hipnoz altındayken kadınlar cinsel faaliyetlerin zevkli yönlerini düşündüler, sevdikleri birine duygulu birçimde dokunmayı hayal ettiler. Genital bölgelerine dokunulmasının, öpülmelerinin ve bütün vücutlarına dokunulmasının ne kadar hoş olduğunu hissettiler. Bu hayali eksersizlerin yardımıyla kadınlara, vücutlarının aşkı nasıl yaşayabileceği anlatıldı ve aşkın iyi olduğunu öğrendiler.
F. ERKEKLERDEKİ ORGAZM YOKLUĞUNDA HİPNOZUN BAŞARISI
Boşalma sorunlarını çözmek için hipnotik tedaviyi kullanan birçok uzmanın en ünlüleri Dr.H.G.Biegel ve Dr.M.H.Erickson’dur. En sık rastlanan ejekülasyon sorunu olan erken boşalma; şahsın kendi hakkındaki olumsuz düşüncelerini (kendine güvensizliğini) olumlu inançlara (kendine güvene) dönüştürmek için hipnozu kullanmak suretiyle çözülebilir. Erken boşalmanın daha karmaşık bir psikolojik sorunun göstergesi olduğu öteki vakalarda da hipnoz başarıyla fakat farklı yollarla uygulanarak isbatlanmıştır.
Şahsın kendi erkeklik gücü hakkında bilinçaltındaki inancı değiştirmede Erickson’un ‘zaman projeksiyon tekniği’ son derece etkili olmaktadır. Hipnotize durumdayken hasta, kendini istikbalde düşünür, cinsel faaliyetlerinde başarılı olduğunu hayal eder. Hasta kendini, hekimine sorununun başarıyla ortadan kaldırıldığını anlatırken bile düşünür. Bu hayal, aşkta başarısız olduğu şeklindeki olumsuz imajını düzeltir. Yerine yeni, cinsel olarak kendine güvenli bir kişilik koyar. De Shazer bu tekniği devamlı cinsel partneri olmayan erkeklere bile büyük ölçüde uyguladı. Gereken tek şey şahsın, bilinçaltını etkileyen self-imajı değiştirmek için motive olmasıydı.
Hipnozla psikoterapiden oluşan kombine bir tedaviyle H.B. Crasilneck ve C.A. Hall, araştırılan 400 erkekte, erken boşalma ve erektil sorunlarda % 80 şifa sağlamayı başardılar. Üç ila dört ay süreyle haftada bir yapılan hipnoz seansları esnasında, hipnoz, cinsel bozukluğun altında yatan psikolojik sorunları ortaya çıkardı. Bunu psikoterapi izledi. Bu da terapiste ve hastaya sorunun kaynaklarını ortadan kaldırma olanağını verdi.
Hipnoz, zevk yokluğunun ve hatta, cinsel birleşme sırasındaki ağrının tedavisinde de başarılı bulunmuştur. Dr. Leo Alexander hipnozu, şahısların aşk esnasında vücutlarındaki zevk verici hisleri algılamalarına yardım etmek için kullandı. Seanslar sırasında, hastalardan dikkatlerini, sevişmenin fiziki hazları üzerinde yoğunlaştırmaları istendi. Şahsın geçmişte yaşadığı zevkli duyguları hatırlama -veya en azından gelecekteki muhtemel cinsel zevki hayal etme- yoluyla hastalar aşkla zevk arasındaki bağı yeniden öğrendiler ve sonra onu hayatlarında etkin hale soktular.
Ereksiyon sorunları hakkında bir not: Bölüm beşte erektil güçlük için, ciddi bir fizyolojik sebep olduğuna işaret eden yeni bulguları hatırlatacağız.
G. HER İKİ CİNSEL PARTNER İÇİN AYNI ANDA KULLANILAN HİPNOZUN BAŞARISI
Şimdiye kadar anlatılan bütün vakalarda, cinsel problemlerden muzdarip şahıs sadece hipnotize edilendir. Eş veya cinsel partner, şayet katıldıysa sadece bir gönüllü veya yardımcı rolü oynadı. Ancak, yakın zamanlarda -her iki partneri etkileyen bir sorunun yine her iki partner tarafından çözülmesi gerektiğine inanan- meslektaşlar hipnozun ortak bir faaliyet olarak uygulanmasında ısrar etmeye başladılar.
Kanada Calgary’den Dr.Herbert Goba,hipnozu karşılıklı münasebetlerden doğan cinsel çatışmaları özel bir cinsel malfonksiyondan ziyade zayıf ilişki, baskınlık veya güvensizlik gibi yıkıcı yaklaşımlar ve davranışlardan kaynaklanan çatışmalar) incelemek için kullanmaktadır.
Dr. Goba’nın gözetimi altında, hipnozdayken çiftten, çatışmadan sorumlu olan durumu hayal etmesi istenir. Daha sonra, ilişkileri üzerinde daha olumlu bir etki yapabilecek yeni yaklaşımları ve davranışları incelemeleri ve bu ilişkiyi değiştirmeyi denerlerse, oluşabilecek olumlu zevkli duyguları hayal etmeleri telkin edilir.
Daha sonra çiftten gelecekte cinsel ilişkilerini etkileyebilecek muhtemel problematik durumları hayal etmesi istenir. Böylece her iki partner, çatışmalarını incelemek için daha olumlu yolları bilirler. Onlara bu yaklaşımı, gelecekteki aynı durumlar için kullanmaları anlatılır. Dr. Goba’ya göre bu teknik, çiftin geçmişteki olumsuz tecrübelerden, gelecekteki olumlu beklentilere geçmesini sağlar.
Şahsın davranış örneğinde derinlere yerleşmiş bir çatışma kaynağının bulunduğu vakalarda, Goba hipnozu kullanarak, çifti geçmişte problemi ilk defa yaşadıklar zamana geri götürmektedir. Olumsuz davranış örneğini iyice yerleştiren daha sonraki durumlar da hatırlanmaktadır. Bu davranışın geçmişte bazı amaçları olsa bile, sadece gereksiz olmakla kalmayıp, fakat çoğu kez yıkıcı olduğunu ve değiştirilmesinin mümkün olduğunu çiftin anlamasına Dr. Goba, yüzlerce çiftin karşılıklı zevk ve memnuniyete dayanan bir cinsel ilişki kurmasına yardım etti.
Chicago’dan Dr. Bennet Braun cinsel çatışmalara benzer şekilde ilişki sorunları yaşayan çiftlere benzer bir teknik uygulamaktadır. Dr. Goba gibi, Dr. Braun da, çalışmasında, rahatlama, hayal kurma ve olumlu düşüncelerin önemini vurgulamakta, hipnoz altındayken çiftlerden hayal güçlerini geliştirrmeye çalışmalarını istemektedir.
New York’tan Dr. James Morrison, çiftlere, geleneksel hipnoz yerine ‘hayal teknikleri’ dediği usulleri uygulamaktadır. Bu özel yöntemleri kullanarak, sadece cinsel sorunlara değil, aynı zamanda bir çiftin yaşayabileceği öteki sorunlara da çözüm getirebilmektedir.
Dr. Morrison tarafından kullanılan ilk yöntem, “yaşanmış bir olayın duygusal yönden yeniden yaşatılması” olarak adlandırılmaktadır. Bu teknikte, şahısların çocukluktaki duygusal çevreyi yaşamaları, anne-babalarını, öteki aile üyelerini anlatmaları, çocukken sık meydana gelen bir dizi olayı (öfke, anne-babayla çatışma, anlaşmazlıklar vs.) hatırlamaları istenir. Böylece olayların hatırlanması, sıklıkla bir veya iki ebeveyn hakkında kuvvetli duyguular uyandıran zengin bir hayal gücünün oluşmasına yardımeder. Morrison, geçmişle ilgili bu duyguların, şahsın partner veya eşle olan adult ilişkisini etkilediğine inanmaktadır.
Morrison bu tekniği anlatan ilginç bir örnek vermektedir:
John ve Laura ayrılmanın eşiğindeydiler. Her ikisinin de anksietesi, depresyonu, uyku sorunları ve cinsel disfonksiyonları vardı. Evlilik danışma seansları karşılıklı ilişkilerinin bulunduğu zayıf duruma fayda sağlamamıştı. İkisi de yüz yüze gelmekten kaçınıyor, öfkelerini sessiz kalma veya iğneleyici sözler söyleme gibi zararlı yollarla ifade etmeyi tercih ediyorlardı. İki partner bir aradayken, ilişki kurma yolları üzerine yapılan birçok başarısız seanstan sonra, terapist her bir eşin kendisiyle ayrı ayrı görüşmesini teklif etti.
Ayrı ayrı yapılan seanslar sırasında, John ve Laura’nın herbirinden, kendileriyle karşıt cinsiyette olan ebeveynlerinin ruhsal yapısı hakkında bir imaj yaratmaları ve ebeveynden sonra da kendi eşlerini tarif etmeleri istendi. Eş ve ebeveyn imajları nasıl karşılaştırıldı? John, hiçbir bağlantı kurmadan Laura’ya yıllarca ‘anne’ dediğini hatırlayarak, karısıyla annesinin ne kadar benzediklerini hemen fark etti. Annesi soğuk ve otoriter bir kadındı. John üç yaşındayken, annesi onun küçük kardeşini banyo yaptırırken kazara kendisi yaktığı halde, John’u suçlamıştı. Kardeşinin ölümünden iki yıl sonra John’u bir yetimhaneye vermişti. O zamandan beri John sürekli olarak, annesinin sevgisini kazanmayı denemekteydi.
Bu olayları hatırlamasının sonucunda, daha evvel hiç yapmadığı şekilde John, annesine karşı duyduğu gerçek hisleri farkedebildi. Sonuç olarak, annesi için taşıdığı duyguları Laura’ya yönelttiğini anladı.
Bir kere bunu anladıktan sonra, karısına karşı tutumunu değiştirmeye başladı ve karısıyla olan ilişkisi çok daha olumlu bir duruma geldi.Laura’nın seansı sırasında, ondan kocasıyla babasını karşılaştırması istendi ve benzerlikler onun da dikkatini çekmişti. Her ikisi de güçsüz tabiatlıydı. Özellikle, babası ona karşı sevgisini asla göstermemişti. Laura, annesinin babasını idare ettiği gibi, kendisinin de John’u idare ettiğini gördü ve annesi hakkındaki düşüncesi o kadar olumsuzdu ki, bu fark ediş onu, baskın olma eğilimlerini değiştirmeyi denemeye yöneltti. John’u daha olumlu değerlendirmeye başladı.
Bu seanslardan sonra, John ve Laura’nın ilişkileri hızla düzeldi. Bu hayal seansları onların olumsuz davranışlarını ortadan kaldırdı, birinin, ötekini ebeveyn imajlarınıdan etkilenmemiş bir gözle görmesini sağladı. Bu yeni algılarla, ilişkilerinin her yönünü kuvvetlendirmeye başladılar. Morrison’un kullandığı ikinci hayal kurma tekniğine “sembolik olaylar için duygusal hayal kurma” ismi verildi. Bu teknikte, herbir partnerden ötekini mutlu edecek, fakat gerçekte tamamen inanılmaz olan bazı şeyleri hayal etmesi istenir. Bu derinlere yerleşmiş duyguları açığa çıkarabilir. Bir koca, idareyi elinde tutan karısının kendi öfkesini açığa vurabileceğinden çok çekindiğini hayal edebilir veya tersine, baskın kadın, pasif kocasının insanüstü güçlere sahip olduğunu ve bu yüzden kontrolü elden bıraktığını hayal edebilir. Hayal gücünün bu yolla kullanılması, uzun süre gizli kalabilen hislere karşı partnerlerin daha duyarlı olmalarına yardım eder. Bu tür baskılanmış duyguların uyanması iletişim sağlama ve neticesinde bütün ilişkinin sağlamlaştırılması için şarttır.
H. CİNSEL SORUNLARI ÇÖZMEK İÇİN OTOHİPNOZUN KULLANILMASI
Burada anılan raporlara benzer şekilde, mesleki literatürün büyük kısmının odak noktası heterohipnozdur. Bununla, profesyonel bir terapistin yardımıyla meydana getirilen hipnozu anlamaktayız. Self-hipnozda, diğer adıyla otohipnozda hipnotik tedavi kendi kendine yapılır. Evvelki vakalarda heterohipnozu kullanan terapistlerin büyük çoğunluğunun hastaya seanslar arasında pratik yapmasını öğütlediğini hatırlayacaksınız. Bu şahıs pratiği self-hipnozdur ve canlı bir hipnotik tedavi şekli gibi etki gösterebilir.
Evvelce sözü edilen William Kroger, hipnozun cinsel sorunların tedavisinde kullanılması konusunda en saygın otoritelerden biridir. Dr. Kroger, self-hipnozun, birçok sıkıntı verici semptomu ortadan kaldırabileceğini, kötü alışkanlıkların yenilmesine yardım edebileceğini, gevşeme, konsantrasyon ve kendine güven sağlayabileceğini ifade etmektedir.
Başka uzmanlar da, cinsel güçlükleri tedavi etmek için self-hipnozu desteklemektedirler. Dr. Frank Caprio ve daha sonra Dr. Leslie le Cron hastalarından sorunu akılcı yoldan tespit etmek için self-hipnozu kullanmalarını istediler. Bu metodda bizim savunduğumuz canlı hayal kurma tekniği kullanılmadı.
Dr. Arnold Lazarus hastalarına özel bir cinsel sorun olmasa bile, şahsiyeti geliştirmek için self-hipnozda hayal gücünü nasıl kullanacaklarını öğretmektedir. Cinsel bir güçlüğü olan vakalarda; daha yoğun olarak günde birkaç kere self-hipnozun kullanılmasını tavsiye etmektedir. Gevşemenin ve kendi kendileri hakkında cinsel bakımdan olumlu hayaller beslemenin neticesinde, şahıslar çoğu kez bu sağlıklı, yapıcı duyguların sevişmelerini etkilediğini bildirdiler. Otohipnoz için Lazarus’un temel kuralı şuydu: “Bazı şeyleri gerçekten yapmak istiyorsanız, önce kendinizi onları yapıyorken hayal ediniz…” İnsanlar, kendilerini başarmayı istedikleri şeyleri başarırken gördükleri zaman ve bu görüntülere tekrar tekrar haftalarca, aylarca alıştıkları zaman, düşündükleri amaçlara ulaşabilme ihtimalleri çok daha kuvvetli olur.
Adelaide Bry ve Joseph Shorr kafamızın içinde oynayan filmlere, yani hareketlerimizi yönlendiren ve algılarımızı şekillendiren, hayat, dünya ve kendimiz hakkındaki imajlara işaret etmektedirler. Bunlar, neyin gerçek olduğuna inandığımıza bağlıdır. Bry ve Shorr, kafasındaki hayalleri nasıl yönlendireceğini öğrenen bir şahsın, hayatta daha başarılı olacağına inanmaktadırlar. Bry ve Shorr, cinsel sorunu çözmek için, hastanın canlı, olumlu hayal kurmasına yardım ederek, neticede sorunun sebebi olan olumsuz, kendi kendini sınırlayıcı imajı silecek yeni ve olumlu bir imajın oluştuğunu görmektedirler.
Kendi araştırmalarımızdan birinde, hangisinin daha başarılı olduğunu tayin etmek amacıyla, cinsel bir sorunun tedavisinde, self-hipnozla alınan sonuçları,daha geleneksel, cinsel tedavi teknikleriyle karşılaştırdık. Otohipnoz teknikleri öğretilmiş altmışyedi deney grubumuzu oluşturdu. Daha sonra geleneksel cinsel tedavi şekillerini öğrenmiş bulunan otuzdört başka şahıs da kontrol grubumuz olarak kabul edildi. Aşağıdaki tablo cinsel güçlüğün tipine göre bu iki grubun dağılımını göstermektedir.
Denekler cinsel disfonksiyona ve cinsiyete göre sınıflandırıldılar.
İki hafta süreyle hergün otohipnoz yapılmasından sonra, deney grubundaki altmış yedi şahıstan ellidokuzu kendilerinin ve eşlerinin ifadelerine göre önemli ölçüde iyileşme gösterdiler. Dört haftalık self-hipnozdan sonra, altmış üçü iyileştiğini bildirmişti. Son olarak, altı hafta sonra, altmışaltısı düzelme göstermişti. Bu %98.5’lik bir başarı oranı oluşturdu! Sadece bir adam, eşi bir parça iyileşme olduğunu söylemesine rağmen, herşeyin aynı olduğunu ifade etti.
İlişikteki tablo bu sonuçların toplamını vermektedir.

I. CİNSEL PROBLEMLERDE HİPNOTERAPİ’NİN EVRİMİNDEKİ SON BASAMAKLAR
Kanıtlar cinsel problemlerde hipnoterapi programını kuvvetle desteklemektedirler. Hipnoz cinsel zevki artırmaktadır. Ve yeni yapılan deneysel çalışmaların sonuçları, bu kanıtlara ikna edici destekleri ilave etmektedir. Bu tip bir araştırmada, şahsın hayal kurma ve cinsel arzu duyma kabiliyeti de utangaçlık derecesi arasındaki ilişki incelendi. Dr. Ron Harris’in öncülüğünde Kanadalı üç araştırmacı yaşları onsekiz ve yirmibeş arasında bulunan 200 genç erkek ve kadından alınan cevapları incelediler. Bu araştırmayla ulaşılan düşünce, kolay hayal kuran şahısların, güç hayal kuranlara nazaran daha şiddetli ve daha sık cinsel arzu duyabilecekleridir. Ayrıca, içine kapanık kimselerin canlı mental imajlar yaratmayı dışadönük şahıslara nazaran daha kolay başarabilecekleri öne sürüldü.
Deneylerin sonuçları, hayal gücünü kullanma kaabiliyetinin, gerçekten, cinsel arzu duyma kaabiliyetiyle doğrudan ilişkili olduğunu teyid etti. Buna ilaveten, araştırma cinsel bir farklılık gösterdi. Kadınlardaki, özel şahsiyet tiplerinin cinsel arzuyu yaşama kaabileyetleri üzerinde erkeklere nazaran daha fazla bir etkisi vardır.
Bu araştırma çalışması, hayal gücünün, cinsel arzunun meydana gelmesindeki hayati rolünü bir kere daha teyid etti. Bunun kesin kanıtı, insanların normalde hayal kurmaya meyilli oluşları ve bu berrak canlı hayalleri cinsel zevk almak için kullanmaya yatkın olmalarıdır. Hayal kurma kaabiliyetinin daha iyi hale nasıl getirilebileceğini öğrenme yoluyla aşk daha özgür biçimde ve zevk alarak yaşanabilir.
Yukarıdaki kanıtlara rağmen, yine de, bazı kararsız yayınlar tarafından suçlandık. Toplumda en çok tutulan inançlardan biri, erkeklerin, kadınlara nazaran erotik zihinsel imajlar tarafından cinsel olarak daha çok etkilendikleridir. Bu teori, kadınların cinsel arzu duymak için, daha romantik bir ortama ihtiyaç duydukları şeklindeki faraziyeye dayanmaktadır. Erkeklere yönelik pornografik materyalin aşırı çokluğu bu inancı destekler göründü. Her iki cinste erotik zihinsel imajların kullanılmasına dayanan Cinsel Problemlerde Hipnoterapi programının başarısının bu teoriye kesin olarak ters düşmesinden dolayı, erotik hayallerin her iki cinsi eşit olarak uyardığından emin olmak istedik.
A.B.D.’de Müstehcenlik ve Pornografi Ulusal Komisyonu’nun denetimi altında 1970’lerde yapılan labaratuvar deneyleri araştırmacıların iddiasını desteklemektedir. Bunlara göre, her iki cinsiyet erotik yayınlara karşı eşit seviyede cinsel arzu ile cevap verdi.
Dr. Donald Mosher ve Barbara White tarafından yapılan bir başka çalışmada kadınların sadece erotik zihinsel imajların etkisiyle mi cinsel arzu duydukları yoksa, heyecanlanmak için daha romantik unsurlara mı ihtiyaç hissettiklerini araştırıldı. Onların çalışmalarında araştırılan 100 kadın gönüllüye, kadınları zihinsel ve emosyonel yönden etkileyen işitsel erotik materyal (öncü erotik hayal) dinletildi. Teyp bantları hem romantik hem de erotik unsurlardan oluştu. Öncü hayalin bitmesinden sonra, Dr. Mosher ve Ms. White kadınların cinsel, genital ve emosyonel cevapları tayin ettiler aynı anda cevaba eşlik eden temel emosyonları incelediler. (İlgi, sevinç, şaşırma, sıkıntı, kızgınlık, nefret, korku, suçluluk duygusu, ayıplama, utanç)
Bu araştırmanın sonuçları, kadınların gerçekte erotik hayaller sayesinde cinsel arzu duyduklarını ve cinsel arzu duymak için romantizmden başka bir şeye kesinlikle ihtiyaç duymadıklarını gösterdi.
Hayallerin, çok ayrıntılı mı olması gerektiğini yoksa, her bir şahsın emosyonel durumuna göre ayarlamak için yeterince esnek mi olması gerektiğini de merak ettik. Bu soruyu incelerken, kendi araştırmalarımızdan bazılarına bağlı kaldık.
A.B.D.’de yapılan benzer bir araştırmaya, yaşları yirmi üçle elli dokuz arasında değişen seksenüç ihtisas öğrencisi katıldı. Relaksasyondan sonra onlardan üç zihinsel sahne hayal etmeleri istendi.
1. Sonbahar mevsiminde bir ormanda iki arkadaşla beraber bir yürüyüş.

2. Bir kar fırtınası esnasında dağdaki ağaç bir kabinde sakin bir gece.

3. Çok güzel bir vadide hayali bir cinsel partnerle ilkbaharda yapılan bir piknik.
Daha sonra onlara aşağıdaki talimatlar verildi: “Yazıda her bir ayrıntıyı izlemelisiniz, hayal ettiğiniz bu olay sizden hayal etmeniz istenen kadar olacaktır, ne daha az ne daha fazla.
Her hayali sahne onbeş dakikaydı. Daha sonra yapılan görüşmede, deneklerin hiçbirinin verilen talimatlara uymadığı açığa çıktı. Yetmişiki şahıs önerilen konuyu kendi seçtikleri hayale dönüştürdüler. Bazıları önerilen hayali sahneyi tümüyle değiştirdiler. Diğerleri, imajları, yerine başkalarını koyma veya güzelleştirme yoluyla farklılaştırdılar. Sekiz tanesi araya entellektüel faaliyetler soktu. (ertesi gün yapılacak şeyleri planlama, veya faturaları ödemeyi düşünme), üç tanesi boşluğa düştüklerini veye uykuda gibi olduklarını ifade ettikler. Toplam altmış sekiz kişi, uygun hayaller kurmak için sarfettikleri çaba sırasında, sıkıntı duyduklarını bildirdiler. Geri kalan on beş kişiden yedisi, az miktarda sıkıntı duydu ve sekizi hiç sıkıntı duymadı. Son gruptan dört kişi hayalleri ve onların rahatlatıcı etkilerini yaşamaya devam etmişti.
Bu araştırma, kullanılan hayalin esnek olması gerektiğini teyid etti. Katı sınırlar koymanın başlangıçta sıkıntı verdiği görülüyor. Bilinçaltının imaja karşı nasıl tepki gösterilmesini istediğinin incelenmesi için hipnoz sırasında gevşemiş ve serbest olunması gerekir. Bu sonuçlara göre, Cinsel Problemlerde Hipnoterapi programımız büyük ölçüde bu öncü ve esnek hayallerin uygulanmasına dayanmaktadır.
Bir başka çalışmada, cinsel arzu duyamayan erkeklerin tedavisinde otohipnoz ve hetorohipnoz arasındaki farkı araştırıldı. Beş yıllık bir süre boyunca, bir partnerle aşk yapmayı ‘duygusuz, yavan, sıkıcı bir iş, hatta bir zorunluluk’ olarak gören otuz iki adam hakkında bilgi toplandı. Bu adamlar endişeliydi. Bazıları partnerlerinin gücendirmekten vazgeçebilmek için yardım istediler, diğerleri onları kaybetmekten korkuyordu.
Bu çalışmada adamlar iki gruba ayrıldı. İlk onaltısana şu anlatıldı: “Bu durumu değiştirmek için, size düşüncelerinizi büyük ölçüde nasıl seferber edeceğiniz öğretilecek. Gerçekte kendi kendinizi iyileştireceksiniz. Gereken tek şey yeni bir maharetin, yani self-hipnozun öğrenilmesi ve uygulanmasıdır. Sonuçlar, kısa bir zamanda görülecektir, çünkü zihninizin inanılmaz bir gücü vardır. “Daha sonra adamlara cinsel sorunlarını tedavi etmek için hipnozu hergün nasıl kullanacakları öğretildi.
İkinci gruptaki onaltı kişiye, sadece heterohipnoz hakkında bilgi verildi. onlara şu anlatıldı: “Hipnoz sizin durumunuzu değiştirecek güçlü bir vasıtadır. Sizi hipnotize edeceğiz ve sonuçta değişeceksiniz. Cinsel arzu duyup, cinsel zevk alabileceksiniz. Zihninizdeki, sizin değişmezine yardım edecek güçleri uyandırabiliriz. Sonuçları çok hızlı görebileceksiniz ve aşk işi, aşk sevinci haline gelecek.
Her iki grup, terapistlerle birlikte eşit miktarda zaman harcadı. Birinci grup araştırmacılarla irtibat yoluyla selfhipnzoun kullanılması konusunda bilgi aldı, ikinci guruba sadece heterohipnoz yapıldı.
Sonuçları değerlendirilmesinde, Thorne Aşk Envanteri, Fretz Cinsel Etüd Anketi ve Annon Cinsel Zevk Envanteri kullanıldı. Bu üç test önce ilk görüşmede daha sonra bundan üç ve sekiz hafta sonra olmak üzere araştırmanın ayrı ayrı noktalarında uygulandılar. Testlerden elde edilen sonuçlar self hipnoz yapanların cinsel arzularında belirgin bir artış olduğunu gösterdi. Fakat heterohipnoza katılan şahıslar, cesaret verici düzelme göstermediler.
Cinsel bir malfonksiyon yaşayan 200 çifti içine alan bir başka araştırmada self-hipnozun etkili olduğu yine ispatlandı. 150 çifte otohipnoz öğretildi. Geri kalan elli çifte hipnozsuz geleneksel aşk tedavi teknikleri verildi. Sonuçlar etkileyiciydi. Self-hipnozu kullananların tedavi süresi ortalama yedi seanstı. Hipnoz kullanmayanların tedavi süresi ise ortalama on iki seanstı. Buna ilaveten tedaviden bir yıl sonra, hipnoz kullanmayanlardan sadece on kişi hala aşk tedavi sonuçlarından memnundu. Self-hipnozu öğrenmiş olanlardan 210 kişi, sonuçlardan memnundu. Buna ilaveten grubun %72’si, otohipnoz yeteneğini uçakla seyahat veya dişçiye gitme gibi hayatlarındaki diğer sıkıntı veren sahalara kendiliğinden uyguladıklarını ifade ettiler.
Bu sonuçlar, self-hipnozun şahsa daha çok serbestlik ve düşünceleriyle bilinçaltındaki arzuları üzerinde bir kontrol hissi verdiğini kabul etmemizi sağladı. Self-hipnozla, şahsın bu düşünce proçeslerini harekete geçirmeyi ve günlük hayatını değiştirmeyi öğrenmesi çok kolaydır.
Böylece, kanıtların gösterdiği gibi, self-hipnozu ve öncü hayalleri kullanan erkekler ve kadınlar gerçekten cinsel fonksiyon ve zevklerini daha iyi hale getirebilirler. Bunlar bizim, Cinsel Problemlerde Hipnoterapi programımızı dayandırdığımız kanıtlardır.
2. CİNSEL PROBLEMLERİN NEDENLERİ
A. GİRİŞ
Cinsel problemler organik faktörlere bağlı veya negatif cinsel düşüncede olduğu gibi psikolojik faktörlere bağlı olarak ta ortaya çıkabilir. Öyle problemler vardır ki; bu problemlere sahip olan insanlar ilk etapta bir hekime müracaat etmek zorundadırlar. Organik nedenlere bağlı olarak meydana gelen bu cinsel problemler; ereksiyonun olamaması veya yetersiz olması, doyum esnasında ağrı olması şeklinde ortaya çıkabilir. Fakat yapılan araştırmaların çoğu, cinsel problemlerin temel kaynağında organik bozuklukların dışındaki nedenlere bağlı olduğunu göstermiştir.
Eğer sizin cinsel hayatınızda bir problem varsa öncelikle bir doktora görünmelisiniz. Bu aşamada doktorunuz probleminizin nedenini organik tabiatta bulmuş ise, tıbbi tedaviye alınırsınız. Bu durumda tedavilerden fayda görerek probleminiz tamamen giderilebileceği gibi, çoğu da ortadan kaldırılabilir. Ancak probleminizin kaynağı organik değil ise, tıbbi organik tedaviye muhtaç değilsiniz. Ancak bu durumda psikolojik yeteneklerinizin incelenmesi gerekmektedir. Çünkü problemlerin kaynağı psikolojik dünyanızda olabilir. Bu durumda genellikle, olumsuz cinsel düşünceler bireye hakimdir. Bu nedenle negatif düşünceler pozitif hale getirilmelidir.
B. ORGANİK NEDENLER
İnsanların cinsel hayatlarını birçok fiziksel problem etkilemektedir. Bu problemler; hafif soğuk algınlığından grip şikayetine, sırt ağrılarından, hazımsızlık şikayetlerine kadar uzanabilmektedir. Bunlar, hepimizin zaman zaman başınadan geçen, normal seyrinde takip eden rahatsızlıklardır. Bu rahatsızlıkların tedavileri yapıldığında çok kısa zamanda belirtileri ortadan kaybolur.
Yukarıdaki problemlerin yanında bazı problemler vardır ki; kısa sürede geçmesi beklenemez. Bu problemler cinsel organlarla veya diğer sistemlerle ilgili olarak sizi etkilemektedir. Dolayısıyla cinsel problemleri de beraberinde getirmektedir. Bu problemler nörolojik, endokrinolojik veya dolaşım sistemi ile ilgili olabilir. Bunların bazılarını aşağıda görelim :
Şeker Hastalığı (Diabet) : Bu rahatsızlık, en çok erkeklerin cinsel hayatlarıyla ilgili problemler ortaya çıkarır. En önemli problem ise ereksiyon güçlüğünün oluşmasıdır. Bir çok diabetli vak’ada sinir sisteminin tahrik olduğu gözlenmektedir. Yapılan çalışmalarda bu tip hastalardan % 30 ila %60 arasında ereksiyon kaybının bazı tipleri tespit edilmiştir. Hatta Dr. S. Deutsch ve L. Sherman yaptıkları araştırmalarda diabetin ilk semptonunun birçok vak’ada ereksiyon kaybı olduğunu ve diğer bulguların önüne geçtiğini iddia etmişlerdir. Sonuç olarak yetersiz ereksiyonu olan tüm hastalar tam bir tıbbi muayeneden sonra özel tedaviye alınarak problemleri azaltılmaya çalışılmıştır.
Diabetik kadınlar için herhangi bir problem gözükmemektedir.
Artrit, Böbrek hastalıkları, kalp bozuklukları, kanserler ve cinsiyet hormonlarını etkileyen şartların tamamı da, çeşitli oranlarda normal cinsel fonksiyonu etkileyebilmektedir. Cinsiyet hormonlarını etkileyen sistemler arasında; gonadlar, hipofiz bezi ve hipotalamus bulunmaktadır. Bu hormon salgılayıcı bezlerden salgılanan hormonlar aracılığı ile cinsel aktivitenin oluşmasında ilk basamaklar çıkılmış olur. Ne zaman ki, bu çok hassas ve kompleks hormonal sistem dengesini yitirir , sonuç olarak cinsel bozukluklar ve problemler ortaya çıkar.
Bunlara ilaveten belirli fiziksel travmalara bağlı olarak cinsel organların felç olması, fonksiyon göremeyecek oranda zarar görmesi veya tamamen parçalanması oluşabilir. Ayrıca bazı belirli cerrahi veya obstetrik uygulamalar, sonuçta cinsel problemlere de yol açabilmektedir. Mesala doğum sancısında uygulanan epizyotomi işlemi sonucunda kadınlarda cinsel ilişki esnasında ağrı duyusu oluşabilir. Benzer durumda erkeklerde prostat operasyonundan sonra, ejekülasyonun geriye yani idrar torbasına doğru olması da mümkündür.
Sonuç olarak; bazı ilaçlar ve alkolün de cinsel problemlere yol açabileceğini unutmamak gerekir. Aşırı miktarda alkol kullanımı sonucunda cinsel işlevin düzeninden sorumlu olan sinir yapıları dumura uğramakta, alkolik kişi orgazm ve ereksiyon esnasında bir çok problemlerle karşılaşmaktadır.
Bazı ilaçlar, orgazma ulaşmayı ve ereksiyonu meydana getirmeyi zorlaştırırken, bazıları da yüksek dozajlarda cinsel arzuyu tamamen kilitlemektedir.
Bilindiği üzere bu kitabın temel konusu fiziksel nedenlere bağlı oluşan cinsel problemler değildir. Eğer siz cinsel problemlerinizin kaynağında fiziksel bir neden düşünüyor iseniz; ilk başta bir hekime başvurarak tam bir muayeneden geçirilmeniz gerekmektedir. Hekiminizin kararına göre tedavi yönünü seçmek sizin elinizdedir. Hekim seçiminde başlangıç; bir aile hekimi olabileceği gibi; erkekler için dahiliyeci veya ürolog, kadınlar için kadın-doğumcu veya dahiliyeci olabilir.

C. CİNSEL HAYATTA OLUMSUZ DÜŞÜNCE (CİNSELLİKVE DÜŞÜNCENİZ)
Cinsellik, vücudun yanlız başına oluşturduğu bir fonksiyon değildir. Bunun gerisinde düşünceleriniz ve sıkıntılarınız da oldukça önemli bir yer tutmaktadır.
Burada, beynimizin her iki ayrı yarımküresinde yerleşen ayrıca düşünce modelleri olduğunu burada hatırlayalım. Bilimsel araştırmalar göstermiştir ki, akılcı düşüncenin yerleştiği merkez, beynin sol yarımküresidir. Bunun karşılığında sağ beyin yarım küresinde ise duygularımızın ve hayal dünyamızın uçsuz bucaksız hazineleri yer almaktadır.
Otohipnoz tekniğinde biz, iç düşüncemizi kavramaya, onu daha çok anlamaya çalışırız ve olumlu yönde onu harekete geçirmek için gayret gösteririz.
Düşüncelerimiz temelde, şuur ve şuuraltından oluşmaktadır. Uyanıkken veya şuur seviyesinde oluşturduğumuz düşüncelerin temelinde sol beyin yarımküresinin etkinliği vardır. Diğer tarafta ise sizin iç düşüncenizi temel alan bilinçaltı mevcuttur. Çoğu zamanlar kendinizin; iç düşüncelerinizin sizi uyardığını hissedebilirsiniz. Bu oldukça önemlidir. Çünkü iç dünyalarına eğilebilen fertler, bilinçaltının gizli mahzenlerinde kalmış düşünce ve duyguları bilince çıkarabilirler. Bu kitapta da, hipnoz aracılığı ile bunun nasıl başarılacağı anlatılmaktadır.
Vakaların çoğunda, şuurlu düşünce ile iç zihinsel düşünce üst üste durmaktadır. Bu yan yana ve üst üste durma nedeniyle düşünceler arasında kompleks bir yapı yaratır. Sizin kafanız olayları bir taraftan değerlendirip, analiz ederken (sol beyin küresinin fonksiyonu olarak), diğer taraftan sağ beyin yarımküresi de olayların, duyğuların yönünü hissetmeye çalışır. Cinsel düşüncedeki kararınız ve bulunduğunuz durum bu iki düşüncenin birbirlerini etkilemesinden ve karışmasından oluşur. Bu iki düşünce modeli birbiri ile yakından alakalıdır.
Düşünce temelde olumlu ve olumsuz olarak ikiye ayrılabilir. İç zihinsel düşüncemizin oluşmasında geçmişten gelen hatıralar ve bir çok eski mesaj bulunmaktadır.
İç zihinsel düşüncemiz aynı zamanda eski ve yeni deneyimler arasındaki bağlantıyı sağlar. Bunun yanında fantazilemiz, mental hayellerimiz, hafızadaki bilgilerimiz, emosyonel gerginliklerimiz de iç zihinsel düşüncemizin oluşmasında rol alır. Eğer düşünceleriniz olumlu istikamette ise, hayattan tat alırsınız ve hoş duygularla yaşarsınız. Şayet düşünceleriniz olumsuz ise sizi her zaman bir gerginlik ve acı duyusu sarar. Hafızanızı zorladığınızda, olumsuz ve sıkıntı dolu hatıralarınız aklınıza gelebilir. Bu hisle birlikte tüm vucudunuzu bir keyifsizlik ve olumsuz duyguların ızdırabı doldurur. Bu şekilde olumsuz düşüncenin zihnimizde ve vucudumuzda yarattığı ızdırabı yaşarız. Düşüncelerimizi ve iç gözlemimizi olumlu bir düşünce yoluna soktuğumuzda, durum tamamen değişecektir. Bu kez, geçmişte mutlu olaylar hatırlanacak, güzel anılar tazelenecektir. Vucudumuz ve zihnimiz diriliğini koruyacak böylelikle biz de yaşama sevinci ile dolacağız.
Sol beyin yarımküremizde hakim unsur olan mantıklı düşünme tarzı da, kendi içinde olumlu ve olumsuz ögeler taşır. Mesela, çalıştığınız ve geçiminizi temin ettiğiniz iş yerinizi, muhtemelen bir yangına veya kazaya karşı sigorta etme düşüncesi, mantığa dayalı olumsuz bir düşüncedir. Bunun aksi ise, ürettiğiniz malları kamuoyuna duyurmak için yapmayı planladığınız reklam kampanyası düşüncesi olumlu mantıksal bir düşünce tarzıdır. Bu şekilde, zihinsel ve mantıksal düşünceniz birlikte işleyebilir. Her ikisi de olumlu ve olumsuz ögeler taşıyabilir.
Olumlu ve olumsuz düşüncenin nasıl olduğunu test ederek anlamaya çalışalım.
Mesela, park yerinden arabanızı çıkarırken, bir başka sürücünün sizin yeni arabanıza sürterek park yerinden çıkmaya çalıştığınızı varsayın. Eğer burada siz olumlu bir düşünceye sahipseniz, sukunet ile sakin bir şekilde olayı karşılayacaksınız, önce duracaksınız. Karşılıklı olarak ehliyetinizi, sigorta poliçenizi ve telefon numaralarınızı birbirinize vereceksiniz. Bu durumda olay sukunetle halledilmiş olacaktır. Şayet bunun aksi bir ruh yapısı içinde iseniz, olumsuz düşüncenin etkisi altında, arabanıza zarar veren sürücüye karşı bağırıp, çağıracaksınız. Belki de kavgaya tutuşacaksınız. Ama sonuçta hiç bir şey halledemeyeceksiniz. Hem zihninizi hem de bedeninizi yormuş olacaksınız.
Hayatımızı etkileyen ufak büyük bu tür olaylarda zaman zaman olumlu düşünceler ağırlığını gösterirken, zaman zaman da olumsuz düşünceler hakim olmaktadır. Elbette siz de mümkün olsa cerrahi bir operasyon ile her zaman için olumlu düşünceleri taşıyan birey olmak istersiniz. İşte bu ruh halinde de, dikkat edecek olursak cinsellik, hisler ve gerilimler üzerine kurulmuştur. Cinsel hayatınızı olumlu yönde iyileştirmek istiyorsanız, mutlaka olumlu düşünceye sahip bir birey olmak için gayret göstermelisiniz. Bu durumda cinsel hayatınız daha hoş ve rahatlatıcı bir hale dönecektir.
Bu durumda, cinsel eylem esnasında fiziksel bir rahatlık ve gerilimsel bir tam doyuma ulaşma söz konusu olacaktır. Tabiidir ki olumlu cinsel düşünce sizi cinsel eylemlerde tam bir doyuma ulaştıracak ve kafanızdaki parazit fikirleri atacaktır.
Aşağıda, sizin sevgi dünyanızı örgüleştirecek olumlu imajlardan oluşan, olumlu düşüncelere bir kaç örnek verilecektir.
* Birlikte yanlız olmak çok hoş bir duygu olmalı.

* Bedeninden enerjinin akışını hissetmek ve güçlü bir şekilde tahrik olmak güzel bir duygu olmalı.

* Tatmin duygusu kişiye güç vermeli.

* Ciltlerin birbirine temas duygusu muhteşem bir his olmalı.

* Eşim o kadar güzel kokuyor ki.

* Eşimin vucudu bana o kadar güzel bir tad duygusu veriyor ki.

* Onun tarafından kucaklanmak o kadar yatıştırıcı ki.

* Cinsellik hayatımın mutluluk veren güzel bir parçası.
Aşağıda ise, yukarıdaki misallerin tam tersine, kişiyi olumsuz imajlara sürükleyen ve rahatsız eden olumsuz düşüncelerden bir kaç örnek göstereceğiz.
* Cinsellik; günahkarlık, şeytanlık ve kirliliktir.

* Eşim muhtemelen benim vucudumdan nefret etmektedir.

* Eşimin benden hoşlanacağı kadar iyi olmalıyım.

* Göbeğim o kadar sarkık görünüyor ki.

* Eşim için yeteri kadar iyi ve uygun birisi değilim.

* Bu oda çok çirkin görünüyor.

* Cinsel aktivite için kendimi çok güçsüz hissediyorum.

* Keşke hayır demeye muktedir olsam.

* Doyuma ulaşamıyacağımdan korkuyorum.
Bilinç veya bilinçaltından kaynaklanan negatif (olumsuz) cinsel düşünce, cinsel aktiviteden tad almayı azaltacak ve sonuçta bireyi cinsel problemlere doğru itecektir. Eğer zihniniz negatif düşüncelerle dolu ve onların istilasına maruz ise; tam bir doyuma ulaşma mümkün olmayacak ve çeşitli aşamalarda cinsel siklus bloke olacaktır. Bireye hakim olan negatif düşünceler, onun aşk dolu, hoş, fiziksel ve gerilimsel uyarılardan uzak kalmasına neden olur. Eğer olumsuz düşünceye bağlı blokaj ciddi ise ve gittikçe artıyor ise bir müddet sonra cinsel disfonksiyon (fonksiyon dışı kalma) söz konusu olacaktır.
Olumsuz cinsel düşünceye neden olan faktörler acaba nelerdir? Genel cinsellik hakkında inaçlarınız, kendiniz veya eşiniz hakkında sizin düşüncelerinizi veya organik bir nedene bağlı olarak meydana gelen herhangi bir tetikleyici mekanizma sonucu olumsuz cinsel düşünceyi ortaya çıkarabilir. Olumsuz düşüncenin bir çok farklı çeşidi mevcuttur. Fakat bu farklı çeşitler genellikle bir karışım halinde bulunmaktadır.
Bu karışımları ve cinsel siklusun çeşitli aşamalarındaki olumsuz düşüncelerle ilgili vaka örneklerini vermeye çalışacağız.
D. FİZİKSEL (ORGANİK) NEDEN LERE BAĞLI OLUMSUZ CİNSEL DÜŞÜNCE
Bazı kişilerde, kendilerinde cinsel fonksiyonlarla direkt alakası olan herhangi bir tıbbi problem ve organik bozukluk olmamasına rağmen; sanki organik ve tıbbi bir problemi varmış gibi bir düşünceye sahip olabilirler. Özellikle kalp problemi olan erkeklerde bu tür düşünce oldukça yaygındır. Hellerstesh ve Friedman tarafından yapılan ve çok iyi bilinen bir araştırma sonucunda, kalp hastalıklarında cinsel aktivitenin kısıtlanarak sayısının azaltılmasının gereksiz olduğu gösterilmiştir. Fakat bunlar olumsuz cinsel düşünce nedenidir ve bu hastalar her an bir kalp atağı olacağından korkmaktadırlar.
Bu tip bir eğilimi olan hastaya örnek olarak A. vakasını inceleyeceğiz. Bay A. 57 yaşında iki kalp atağı geçirdikten sonra, doktoruna kendisini eskisi gibi iyi hissettiğini söyledi. Nekahat döneminin bir bölümü olarak, hastaya tam sağlığa kavuşa bilmesi için bir program verildi. Bu esnada aktif cinsel yaşamına tekrar dönebileceğini söyledi. Bunun üzerine aktif cinsel eyleme başladı. Ancak bu esnada göğsünde ağrı hissettiğini ısrarla ileri sürdü. Bunun üzerine doktoru tarafından tekrar muayeneden geçirilen, Bay A. ağrıya neden olabilecek herhangi bir fiziksel faktörün varolmadığını öğrendi. Ancak tüm bunlara rağmen, sadece aşk düşüncesine sahip olması veya cinsel eylemi düşünmesi bile göğsünde aynı tip ağrıları başlatmaya yetiyordu. Bay A. sonuçta aynı fiziksel kalp rahatsızlığı geçirmiş bir arkadaşını buldu ve sorunlarını ona aynen anlattı. Arkadaşının cevabı ilginçti: “Tüm problemlerin hepsi senin kafanın içindedir” dedi. A. bunun üzerine düşünmeye başladı ve olayları realize etmeye çalıştı. Kafasından bir türlü atamadığı korkutucu hayalleri ve düşünceleri tek tek analiz ederek yorumlamaya başladı. Kendisini sevgilisinin kollarında baygın ve kendinden geçmiş bir şekilde hayal etti. Sadece bu düşünceler bile onu gerilim içerisinde zorlanmış bir şekilde kalmasına yetti… Hatta soluk almasını bile zorlaştırdı.
Elbette ki, kalp problemi olan hastaların hepsi bu şekilde durmamaktadır. Hastamız A., hayatının daha önceki bölümünde cinsel yönden asla bir problem yaşamamıştı ve çok normal bir cinsel hayatı vardı. Bunun da ötesinde mutlu bir cinsel hayat, onun için sağlık ve mutluluğa ulaştıran bir yoldu. Hastamızın ilginç bir hikayesi vardı. Çocukluk dönemlerine kadar inen bir hikaye amcası ile ilgiliydi. Henüz çocuk yaşlarındayken evde yüksek sesle amcasının cinsel ilişki sırasında nasıl kalbinin durduğu anlatılmıştı. Bu hikaye yıllarca evde tekrarlanmıştı. Yıllar sonra kendisinin bir kalp spazmı geçirmesi, tüm bu olumsuz düşünceleri ve hafızadaki bilgileri şuur seviyesine çıkardı. Bu düşünceler hemen olumsuz cinsel düşünceyi beraberinde getirdi. Onun fiziksel vucut sağlığına uymayacak bir şekilde, olumsuz tüm imajlar zihnine çakıldı, kaldı. Bay A. bu olumsuz düşünceler altında o kadar boğuldu ki, işindeki performansı bile düştü. Sonuçta Bay A. tüm kişilik itibariyle darmadağın oldu ve çoktan negatif düşüncelerin etkisi altında depresyona girdi, cansız bir yaşama devam etti.
Bay A. vakası, herhangi bir organik neden olmamasına rağmen, olumsuz cinsel düşüncenin tetikleyici etkisi ile sonuçların neler olabileceğini gösterme açısından çok önemlidir.

E. EŞLER ARASINDAKİ NEGA TİF CİNSEL DÜŞÜNCE
Genellikle cinsel problemler,eşler arasındaki ilişkiye bağlı olarak henüz ortaya çıkmamış stress faktöründen kaynaklanmaktadır.Henüz ifade imkanı bulamamış tatminsizlik ve/veya memnuniyetsizlik hissi, ayların birikimi olarak ortaya çıkabilir. İç dünyamızdan kaynaklanan bazı şikayetler sık sık meydana gelebilir.Fakat problemin çözümü konusunda hiç bir şey yapılmamıştır.Bu klasik yol, cinsel bir problemin şekli olarak ortaya çıkabilir veya her iki eş için daha az hoş olan ve daha rutin bir cinsel hayat oluşturabilir.
G., C., M. vakalarında konuyla ilgili ilişkiler üzüntülü bir üçlü ilişki halinde gösterilmiştir:
E.a. İyi Bir Eş Vakasının İncelen mesi
G., evlendikten 18 yıl sonra cinsel aktivitesindeki tüm hoş duyguları kaybetmişti.Yıllar boyunca kocası ile olan ilişkilerinde herhangi bir memnuniyet verici duygu hissedemedi. Bu durumunu kocasına ifade etmekten acizdi, herhangi bir söz söyleyememişti.Bu da, kendisinde asabi bir mizaç yaratmıştı.
Kocası artık akşam, yemeklere geç geliyordu veya ortalıkta hiç görünmüyordu.Artık kocası kaba bir insan olmuştu ve onu devamlı rahatsız ediyordu. G. kocasını nasıl memnun edeceğini, nasıl iyi bir eş olabileceğini düşünmeye başladı.Fakat o kendisini çok rencide edilmiş hissediyordu, zihni çok karmaşıktı. O tüm bunlara rağmen duygularını kitleyen, olumsuz yöne çeken düşüncelerin üzerine üzerine gitti. Fakat bu gayretleri hiç bir işe yaramadı. Herhangi bir şey elde edemedi. Tüm bunların yanında kocasının da çalışma hayatında birçok problemleri vardı. Onun da kafası karmakarışıktı. Çok çalışmaktan o kadar yorulmuştu ki, artık çalışamaz olmuştu. Zaman, ona üzüntü ve sıkıntı veren kötü bir zamandı. Dolayısıyla şimdi G., cinsel hayattan hoşlanamazdı. Ne zaman kocası ona dokunur veya onunla aşk yapmaya başlarsa, o kendisini ölü,cansız ve duygusuz hissetmişti. Aynı zamanda kendisinin bu şekilde hissetmesine şaşırmıştı da. Halbuki o daima cinsellikten hoşlanırdı. Onu bu duruma hangi yanlışlık itmişti? Değişen neydi? G. sonunda kendi jinekoloğuna müracaat etti. Jinekoloğu ona bilinçaltı düşüncesinin bu olaylara neden olduğunu bildirdi. Doktoru, G.nin muayenesinde herhangi bir patoloji bulamadı. Fakat G.nin evliliğinde büyük bir bozukluk olduğunu hissetti. Çünkü G. kocası ile kendi arasında kaynaklanan problemlerle ve sıkıntılarla henüz yüzyüze gelmemişti. Onun hakkında yapıcı herhangi bir şey oluşmamıştı.
Bilinçaltı, problemi onun günlük yaşamına aksettirmişti. Sanki vücudunun cinselliğe karşı cevabının ifadesini bu şekilde yerine getiriyordu. Cinsellikten hoşlanmama duygusu bilinçaltının olumsuz ve negatif düşüncesinin doğrudan bir ürünü idi.
F. ÖZEL PROBLEMLERE BAĞLI OLUMSUZ CİNSEL DÜŞÜNCE
Cinsellik insan yaşamının diğer alanlarından asla izole edilemez. Cinsellik; düşündüğümüz ve hissettiğimiz herşeyin bir uzantısıdır. Cinsel problemlerin sebeblerinden biri de, belki cinselliği yaşantınızın tamamen bağımsız ve apayrı bir alan olduğu konusundaki yanlış kanaatinizdir. İş hayatındaki aksaklıklar,maddi güç, sağlık ve fiziksel görünümünüz, cinsellikten hoşlanmanız için gerekli fiziksel enerjiniz olumsuz mental aktiviteye dönüşebileceğini gösteren bir kaç örnektir. Ancak öyle problem ve sıkıntılar vardır ki, sizin yardımınıza ihtiyaç duyar. Mesela ev halkından birisinin rahatsızlanması sizin de planlarınızı bozar ve yardım etmek ihtiyacı duyarsınız.
Bu esnada cinsel hayatınız karışır, kendinizi rahat hissedemezsiniz. Bu gayet normaldir. Ancak bazı diğer üzüntüler ve kafa yormalar çoğu zaman anlamsız, hatta size zararı dokunucu etkiye sahiptir. Ne zaman ki olmadık bir yerde anlamsız bir problemle karşılaşırsınız, o zaman siz de otomatikman cinsellikten hoşlanma duygusundan sizi alıkoyacak negatif düşüncelerin etkisi altına girersiniz.
G. İNANÇLAR HAKKINDA OLUMSUZ VE NEGATİF CİNSEL DÜŞÜNCELER
İnançlarınız cinsel hayatınızı etkiler.Eğer inançlarınız olumlu ve pozitif ise, cinsel hayatınız da hoş ve mutlu olacaktır. Ne zaman ki düşüncelerinizde olumsuz ve negatif unsurlar fazla ise cinsel yaşantınız da olumsuzluklarla dolu olacaktır. Peki tam olarak inançtan ne kastediliyor? Kastedilen; doğru olarak kabul ettiğimiz mental kabul ve tasdiklerimizin tamamıdır. Bu doğru, değerli ve gerçek olarak kabul edilen değerler,erken çocukluk döneminde başlayarak bu güne kadar gelen eğitim proğramının tüm etkileridir.İnançlarımızın gerisinde,tüm değer yargılarımız ve kültürümüz vardır.
Cinsellik anlayışınız, gerçeklik konsundaki perspektifiniz,bu çerçevenin kısımlarıdır. Mesela siz cinselliğin kötü bir şey olduğuna inanıyorsanız,meşru aşk hayatını da kötü görüyorsunuz. Şayet cinsellikle ilgili bakış açınız olumlu değilse,aşk yaparken gevşek ve rahat olmanız mümkün değildir. Eğer bir erkek,normal hayatta da kişilik olarak nazik olamıyorsa ve toplum dışı kalıyorsa; aşk yaparken de nazik olamayacaktır. Şayet bir kadın, kadınca bir tavıra sığmayacak şekilde ve hayvani bir zevk ile cinsellik ihtirası duyuyor ise, bu kadının cinsellikten tam bir zevk alması mümkün değildir.
Toplum içinde aşk ilişkilerini etkileyebilecek bir çok düşünce tarzı vardır. Bunlar arsında genellikle göze çarpanlar şunlardır:
* Daha büyük penis,daha güçlü cinselliktir.

* Bir çok orgazm çeşidi kadınlar için idealdir.

* Yaşlılar için cinsellikten hoşlanmak anormaldir.

* Aşk yapmada başlangıç erkeğe aittir.

* Gerçek erkek,bütün gece boyunca performansını koruyan kişidir.

* Aşk sadece üretkenlik ve evlilik içindir.

*Aşk için her zaman muktedir bir şekilde hazır olmalıdır.
Yukarıdaki listeye bu tip inançlarla ilgili olarak pek çok şey ilave edilebilir. Tüm bu ayrıntılar için geriye dönerek düşünmelisiniz. Kendi erken çocukluk döneminiz , ailenizin size etkisi, arkadaşlarınız, kültür yapınız, dinsel inançlarınız ve özellikle kamuoyu iletişim araçlarının etkisi bu eğitimde çok önemli roller üstlenmektedir. Şarkılar, filimler, televizyon proğramları, romanlar ve magazin haberleri sizi tabii bir obsesyonla aşırı cinsellik düşkünü bir birey yapabilir. Tüm bu etkilerin altında sapkınlığa ve cinsel yozlaşmaya doğru yol alabilirsiniz. Gerçek olmayan bir dünyada fantazileriniz ile yaşarsınız.
H. KENDİ CİNSEL DÜŞÜNCENİZİ TEST EDİNİZ
Eğer kendi ihtiyaçlarınızı, değerlerinizi ve önceliklerinizi dinliyorsanız, olumlu cinsel düşünceyi kendinizde hakim kılabilirsiniz. Bir başka kişinin düşünceleri , değer yargıları ve öncelikleri ile rahata ulaşamazsınız. Cinsellik hakkında hissettiklerinizi dinlerseniz, zihninizdeki güçleri bir düzene koyabilirsiniz.
Aşağıda belirtilen hususlar sizin mutlu ve huzurlu bir cinsel hayat sürebilmeniz için hazırlanmıştır. Siz olumlu cinsel düşünceye nasıl ulaşacağınızı öğreneceksiniz.
* Eşiniz sizi gerçekten arzu eden birisi olmalı,

* Cinsel eylemin geçtiği yer, zaman ve şartlar çok iyi olmalı

* Aşk yaparken sevgi ile ilgili tüm hislerinizi eşinize ifade edebilmelisiniz,

* Cinsel performans ile ilgili bilgileri unutarak, gevşeme ve tatmin olmak ile ilgili olarak kendinize müsaade edebilmelisiniz,

* İstediğiniz zaman aşk yapabileceğinizi hissetmelisiniz. Cinsel yaşamınızdaki tercihleriniz,sizin cinsel düşüncenizin ne olduğu sonucunu verecektir.İlk olarak negatif cinsel düşüncelerle ilgili bir ilişki içine girmişseniz , yapacağınız ilk şey kafanızdaki olumsuz düşünceleri atabilmek için hipnotenapiyi kullanmaktır. Sizin cinsel düşüncenizin büyük bir kısmı pozitif ve olumlu ise sizin göreviniz bu olumlu düşünceleri geliştirerek daha mutlu ve daha hoş bir gelecek sağlamaktır.
Zaman zaman kafanızdan cinsellikle ilgili geçen düşünceleri kendi seyrine bırakınız. Onları test ediniz. Test ederken bu düşüncelerinizi kaydediniz. Aşağıdaki yöntemi kullanarak kendinizi test etmeye çalışınız.
Cinsel Düşünceniz
Negatif Düşünceler Seçilmiş Hayaller

1.

2.

3.

4.

5.
Pozitif Düşünceler Seçilmiş Hayaller

1.

2.

3.

4.

5.
I. CİNSEL DÜŞÜNCE TESTİ
Olumsuz cinsel düşüncelerinizden kaynaklanacak bir çok cinsel probleminizi keşfettiğinizde, bunların çözüm yollarını hipnoterapi ile bulmanız mümkündür. Size yardımcı olabilecek mutlaka bir hipnotik teknik mevcuttur.
Otohipnozu kullanma fikrini unutma. Olumsuz cinsel düşünceleri otohipnoz aracılığı ile olumlu düşüncelere çevirmek mümkün olduğu gibi, olumlu cinsel düşünceleri geliştirmek ve daha uygun hale getirmekte mümkündür.
FONKSİYONEL KARAKTERLİ CİNSEL BOZUKLUKLAR
Sağlıklı insanlarda rastlanan cinsel hazzın, bu çerçevede libidonun (cinsel eğilimin) tam tatmin olmaması veya yeteri kadar olmaması çoğu durumlarda fonksiyonel karakter taşır.
Fonksiyonel karakterli cinsel bozuklukları diğer organik kaynaklı cinsel patolojilerden; çeşitli hastalıklar (organik, somatogen, endokrinolojik) neticesinde oluşan ve anormal cinsel yönelimlerden (homoseksüalizm, sadomozoşizm, pedofiliya v.s.) ayırmak lazımdır. Bilindiği gibi cinsel eğilim hem ruhsal, hem de endokrinolojik komponentlerin ortak aktivitesi sonucu oluşur. Cinsel ilginin içeriği insanlarda hayvanlar aleminden farklı olarak psişik etkenler yönünden zenginleşir ve yeni nitelikler kazanır. Buna göre de insanlar arasında rastlanan cinsel bozukluklar çoğu durumlarda psişik kaynaklı olur.
Cinsel bozuklukların ayrı-ayrı tiplerinden bahsetmeden önce cinsel eğilimin ve ilişkilerin fizyodinamiğine kısa da olsa gözden geçirmek gerekir.
Cinsel olgunluk, yani cinsel hormonların tam faaliyet göstermesi dönemi oğlanlarda 15-16 yaşlarında, kızlarda ise biraz daha erken (13-15) başlar. Bu dönemden itibaren sekonder seks belirtileri, bu çerçevede, kişiliğin, davranışın, sesin değişmesi, karşı cinse karşı cinsel ilginin oluşması v.s. tesbit edilir. Bu yaşlarda erkek çocuklar arasında pallüsiya (rüya ile ejekülasyon ve haz alma durumu), kızlarda ise gece orgazmı tesbit edilir.
Normal çerçevesinde gece boşalmalarının (pallüsiya) izlerini gören anne babalar ve diğer eğitmenler çocukları suçlaması, utandırması, doğru değildir. Cinsel bezlerin faaliyetini ve libidonun gittikçe güçlenmesi sonucunda oğlanlar arasında zaman zaman gözlenen masturbasyona da yaklaşımda aynı tarzda olmalıdır. Başka bir ifade ile, mabturbasyonla (onanizm) meşgul olmak tam normal bir hal olmadığı gibi, onu patolojik bir durum olarak da kabul etmek doğru değildir. Gençler arasında bekarlık döneminde nadir durumlarda yapılan masturbasyonlar harhangibir hastalığa sebep olan etken gibi değil, fizyolojik bir ihtiyaç gibi gözönüne alınmalıdır. Cinsel hayata başladıktan sonra bu hareketler biter ve hiçbir anormal sonuçlar oluşturmaz. Ancak bazen masturbasyonu alışkanlık haline getiren, hatta evli iken bile masturbasyonun tercih edilmesi gözlenebilir. Bu, şüphesiz hoş bir durum olmayıp, hem de herhangibir hastalığın (kişilik bozukluğu, şizofreni v.s.) belirtisi gibi değerlendirilmeli ve bu şahısı doktora götürmelidir.
Şimdi ise normal cinsel ilişkinin ayrı ayrı tip ve aşamalarını görelim. Cinsel eğilim veya libidoerotik-seksüel aktivitenin etkisi altında koitusa ilgi göstermeye ve arzulamaya denir. Cinsel arzunun normalden çok olmasına hipererotizm, erkeklerde satiriaz, kadınlarda minfomaniya olarak isimlendirilir. Normalden düşük olmasına hipolibidemi, tamamı ile olmamasına ise alibidemi (kadınlarda frigidlik) denilir. Cinsel ilişkiye girmek için erkeklerde ereksiyon, cinsel organının sertleşmesi gerekir. Libidonun tesiri altında oluşan bu gelişim, yeteri derecede oluşamazsa normal cinsel ilişki mümkün olmaz. Ereksiyon impotensiya olarak isimlendirilen bu durum klinik gözlemlerde daha sık rastlanılır. Cinsel ilişki; erkek cinsel organının kadın cinsel organına girmesi ile başlar ve üç aşamada oluşur.
1. Hareketlerle oluşan friksiya (plato)
2. Orgazm
3. Boşalma
Kadınlarda normal cinsel ilişkiyi temin eden lubrikasyon durumuna, vajen duvarının özel salgı ile (transudo) nemleşmesi, klitoriumun ve küçük labiaların damarlarının genişlemesi, şişmesi ve vajen kaslarının gevşemesiyle ulaşılır. Bu durum cinsel organların taktil duyularının yükselmesine ve seksüel psikolojik hissin güçlenmesine neden olur.
Gösterilen hazırlık aşamasının olmaması veya zayıf olması cinsel arzunun sönmesine (seksüel hiposteziya) veya tamamiyle kaybolmasına (seksüel anesteziya) uygun ortam oluşturur. Frigitlikten sıkıntı çeken kadınların çoğunda bu belirtiyi tesbit etmek mümkündür. Normal cinsel ilişkiye mani olan ve kadınlar arasında fonksiyonel cinsel bozuklukların %10’unu teşkil eden diğer patolojiye, vaginismus (vagen kaslarının irade dışı kasılarak penisin girişini engellemesi hali) denir. Cinsel ilişkinin en önemli fazı orgazmdır. Bu erkeklerde sperma, kadınlarda ise özel maddenin salgılanması ile birlikte ulaşılan cinsel haz dönemidir. Orgazmın kadınlarda süratle (bazen cinsel ilişkiye başlayan gibi) ortaya çıkması erkeklerden farklı olarak onların rahatsızlığına sebep olmamaktadır.
Bu durumlarda cinsel Burada iki sahife atlanmış. Sayfa 355-356 ilişkiyi devam ettirmek mümkündür ve kadın bu ilişki süresince defalarca orgazma ulaşabilir. Erkeklerde ise bu mümkün değildir. Ejekulasyondan bir müddet sonra libido zayıflamakta ve penis ereksiyonu kaybolmaktadır. Buna göre de erkeğin kadından önce orgazm fazına ulaşması ve boşalması, kadına zevk vermemektedir. Çünkü o, orgazma ulaşma imkanından mahrum kalmaktadır.
ERKEKLERDE KARŞILAŞILAN CİNSEL BOZUKLUKLAR
Burada gözönüne alınan fonksiyonel cinsel bozukluklar temelde psikojen kaynaklı olup aşağıdaki sebeplerden dolayı ortaya çıkar.
1. Yersiz uyarılma
2. Cinsel ilişki esnasında ortaya çıkan olumsuz emosyonel etkenler.
3. Geçmişe ait olan ve etkisini şimdi de gösterebilen olumsuz emosyonel etkenler, (Kötü hatıralar, yakın akrabaların, kaynananın, baldızın olumsuz yaklaşımları, cinsel yapıya ait psişik travmalar v.s.)
4. Karaktere ait yönler, kişilik bozuklukları ve nevrotik bozukluklar.
Gösterilen etkenler tek tek veya birlikte cinsel eylemin herhangi bir aşamasında olumsuz etkide bulunabilir.
1. Ereksiyon Bozuklukları: Birincil ve ikincil olabilir. Birincil bozukluklar cinsel hayatın ilk döneminden itibaren vardır ve devamlılık gösterir. Bu bozukluktan rahatsız olan şahıslar ya cinsel ilişkiye girememekte veya zorlukla yapabilmektedir. İkincil bozukluklarda ise, cinsel hayat bir süre normal devam ettikten sonra ortaya çıkar. Ereksiyonun zayıflaması veya olmaması bazen olumsuz çevre şartlarına bağlı olabilir veya herhangi birine karşı (meselâ, sadece veya dışarıdan birisine karşı) oluşabilir. Buna göreceli veya selektif bozukluklar denir. Şartlara bağlı olmayan tüm cinsel partnerlere karşı oluşan bozukluklara total veya generalize olunan ereksiyon bozukluğu olarak isimlendirilir. Böyle bozuklukları olan kişilerde muhtelif nevroz belirtileri tesbit edilir.Onlar daima kederli ve cesaretsiz görünürler. Aile içerisinde oluşan huzursuzluk kişiyi reaktif depresyon durumuna düşürebilir. Hatta intihar düşünce ve eylemlerini ortaya çıkarabilir. Ereksiyonun bozulmasının psişik olmayan nedenleri de vardır. Bunlar arasında yapısal, organik-nörojen, (MSS’in beyin ve omuriliğe ait önemli bölgelerin organik bozuklukları, skleroz, siringomyeli, tabes dorsalis v.s.), endokrinolojik (androjenlerin sentezinin bozulması), idrar yollarının, prostat bezinin hastalıkları, şeker hastalığı, toksik etkenler (kronik alkolizm, narkomaniler, ilaç etkisi ve bağımlılığı, bu çerçevede nöroleptikler ve sedotif ilaçların kullanımı) ve başkalarını göstermek mümkündür. Ancak bütün bu etkenler neticesinde ortaya çıkan bozukluklar %15-20’den fazla değildir.
Ereksiyonun organik bozukluklardan değil, psikojenik etkenler sonucunda meydana çıkmasını tasdik eden faktörlere özel bir dikkat göstermek gerekir. Onlardan uyku esnasında, mastürbasyon yaparken, kadının erojen bölgesine dokunurken, bazı kadınlara karşı ereksiyonun oluşmasını göstermek mümkündür.
Psikojen faktörler arasında sık sık karşılaşılan durumlar şunlardır: Uygun olmayan ortamlar (meselâ, her an kapının açılma ihtimali olduğu ortamlar v.s.) da cinsel ilişkiye girmek, hamile bırakma korkusu olduğunda, kadın tarafından gösterilen psikolojik etki (meselâ tahkir edici sözler söylemek, onu alaya almak, güçsüzlüğüne işaret etmek, soğuk yaklaşım göstermek, cinsel ilişki esnasında lüzumsuz hareketler, liderliği ele almaya çalışmak v.s.), fiziki ve emosyonel yorgunluk, ruh halinin bozuk olması v.s. Özel olarak, şunu da belirtmek gerekir ki; nevroz hastalığı olan şahıslar cinsel ilişkilerin bu veya başka aşamalarının zaman zaman bozulmasından şikayet etmektedirler. Prematür ejekülasyon bir dakikadan daha çabuk ortaya çıkan ejekülasyonlara denir. Bazen bir süre daha geç, bir kaç dakikadan sonra, ancak kadının orgazm haline ulaşmadan önce ortaya çıkan ejekülasyonu da anormal kabul etmek gerekir. Çünkü cinsel ilişkinin her iki tarafa ait bütün kompenentleri oluşmamaktadır. Erkek giriş çıkışları uzun süre devam ettirebilmesi mümkün olmazsa kadın yeteri kadar zevk alamıyor ve orgazma ulaşamıyor. Seksologların yaklaşımlarına göre (G. S. Vasilçenko, 1977) 4 dakikadan erken oluşan ejekülasyon anormal kabul edilmektedir. Ancak dikkate almak gerekir ki, birbiri ile uygunlaşmış eşler için bu kuralı koymak uygun değildir. Temel şart onların cinsel doyuma ulaşabilmeleridir.
Prematür Ejekülasyonun başlıca nedenleri şunlardır:
1- Genellikle bekarlarda, uzun süre cinsel ilişkinin olmaması sonucu “cinsel enerjinin” yoğunlaşması ve hassasiyetin artması;
2- Bazı psikolojik faktörlerin; cinsel ilişki esnasında herhangi bir sebepten dolayı stress, telaşlanmak, kadını tatmin edememe korkusu ve cinsel ilişkinin yapısına etki edebilecek diğer faktörler;
3- Frijid kadınlara sıkıntı vermemek amacı ile erkeğin cinsel ilişkiyi kısa sürede sonuçlandırma çalışması;
4- Bazı ürolojik, meselâ prostat bezinin patolojisi, fimozis, MSS’in organik hastalıkları v.s.
5- Konjenital etkenler sonucunda ejekülasyon refleksinin anormal faaliyet göstermesi. Nevrozlu hastalardan (özellikle nevrastenide) gözlenen hem ereksiyonun, hem de ejekülasyonun genel zayıflığını da buraya dahil etmek mümkündür.
Nadir durumlarda ejekülasyonun çok gecikmesi (nisbî bozukluk) veya hiç olmaması (total bozukluk) gözlenebilir. Sadece psikojen etkenler sonucunda ejekülasyonun engellenmesi, geçici bir durum olarak değerlendirilmelidir. Elbette uzun süre tedavi olunmayan vakalarda mevcuttur.
Tam ereksiyon ve orgazm aşamaları olduğu halde ejekülasyonun olmaması da mümkündür. Yaşlı şahıslarda (55-60 yaşından sonra) ejekülasyonun gecikmesi veya hiç olmaması daha şık görülür. Bu durum, bazı organik ve somatojen hastalıklara bağlıdır.
Bazen orgazmsız ejekülasyon da olabilmektedir. Hatta bazı şahıslar spermlerinin akmasından şikayet ederler. Ejekülasyonun total bozuklukları, genellikle, sinir sisteminin organik patolojisi ( ejekülasyon beyin merkezinin zedelenmesi, bu cerrahî girişim sonucunda oluşabilir), cinsel organın taktil duyusunun zayıf olması ile ilgilidir. Bu durumlarda bazen masturbasyon suretiyle ejekülasyon oluşturmak mümkündür.
Hem erkeklerde, hem de kadınlarda cinsel arzunun azalması ile karakterize olunan ve cinsel güçsüzlük gibi anlaşılan empotans (erkeklerde), frigitlik (kadınlarda) sıkça rastlanmaktadır. Çoğu durumlarda fonksiyonel bir belirti gibi meydana çıkar. İnsan ruhuna tesir eden zararlı faktörlerin hepsi bu sendromların meydana çıkmasına neden olabilir. Nevrastenide ızdırap çekenler arasında cinsel arzunun azalması normal bir durumdur. Uzun süre sıkıntı geçiren, şüphe ve korku altında yaşayan şahıslarda da cinsel zayıflık sıkça gözlenir. Bir hasta cinsel ilişkiden önce kendini tam sağlam hissettiğini, ilişkiye girerken derhal ereksiyonun kaybolduğunu ve cinsel arzunun kaybolduğunu belirtiyordu. Bu hastanın muayenesi sonucunda, bu hasta bir yıldan fazla süreden AIDS’e yakalandığından şüphelenmekteydi. Eşine bunu bulaştıracağı korkusu onun yakasını bırakmamaktadır. Uygun muayene ve psikoterapi uygulandıktan sonra herşey normale dönmüştür. Frijiditenin önemli sebeplerinden biri de hamile kalmak korkusudur. Frijit kadınları muayene ederken tam bir anamnez almak, gerekli bütün muayeneleri (laboratuvar, enstrumental v.s.) yapmak gerek.
Kadınlardaki cinsel arzu eksikliğinin sebeplerini araştırırken onların cinsel hayatlarının bazı psikolojik özelliklerini göz önüne almak gerekir. Cinsel münasebetlerde kadınlarla erkekler arasında bazı eksiklikler mevcuttur. Meselâ, erkeklerde cinsel arzu çok çabuk, hatta sevgi hissi olmadan da oluşabilir, kadınlarda ise aksine cinsel arzunun oluşmasına sevgi neden olur. Cinsel ilişkiden önce daha uzun hazırlık dönemine ihtiyaç duydukları halde, erkekler bunu ereksiyon oluştuktan sonra bitirmek istiyorlar. Bazı araştırmacılar öyle hesap ediyor ki, cinsel ilişkilerdeki disharmoniyi anatomik-fizyolojik nedenlerde araştırmak gerekir. Hatta biolojik uygunluk görüşünü ileri sürerler. Ancak detaylı bilimsel çalışmalar bunu onaylamamaktadır. Tecrübeli seksopatologlardan sık sık şu cümleleri duymak mümkündür. “Soğuk kadın yoktur, beceriksiz erkek vardır”, yahut da “Empotent erkek yoktur, zarifliğini kaybetmiş kadın vardır.” Bazı durumlarla frijiditeye utanma, örf adetler, dinî fanatizmin baskısı neden olabilir. Bu durumlarda cinsel arzunun artırılmasına, psikoterapik görüşmelere ihtiyaç vardır. Elbette eşler arasında tam açıklığa, etik ve estetiğe uymayan yaklaşımlara da yol verilmemelidir. Herşeye bir sınır koymak gerekir.
M. Moten “Tecrübe” kitabında belirtiyor ki, Pisagor’un baldızı demiştir ki, “Erkek ile cinsel ilişkiye giren kadın elbisesi ile birlikte utanmayı da çıkarmalı, sonra ise elbisesi ile birlikte onu tekrar giymelidir.”
Kadınlar arasında rastlanan cinsel bozukluklardan biri de vajinizmdir. Reflektör olarak kadın vajen kaslarının spazmının sebepleri çeşitlidir. Vajinizm belirtisi bazı kadınlarda cinsel ilişki esnasında, hatta jinekolojik muayenede de ortaya çıkabilir. Herhangi bir sebep yüzünden korku geçiren veya gönülsüz cinsel ilişki esnasında vajinizm sıkça oluşabilir. Vajinusmusun derecesi muhtelif olabilir. Bazı araştırmacılar onun 4 derecesini ayırt etmektedirler. Jinekologlarca iyi bilinir ki, ağır vajinismusu olan kadınları ancak narkoz altında muayene etmek mümkündür.
Cinsel organın ve vajenin iltihabî hastalıkları ile ilgili oluşan vajinismusu gerçek vajinismustan ayırmak gerekir.
25 yaşında bir kadında vajinismusun sebebini araştırırken görülmüştür ki, ilk gece (zifaf) eşi ona karşı kabalık yapmış, çok ağrı hissettiğini söylediği halde eşi bunu dikkate almamış ve alaylı sözler söylemiş. Bu olaydan sonra 3 yıl boyunca kadın vajinismusun eziyetini çekmiştir.
Cinsel Bozuklukların Tedavisi
Fonksiyonel karakterli cinsel bozuklukların tedavisi esasen psikoterapi, ilaçlar ve bazı ek yöntemlerle, seksoterapi, müzik ile tedavi, cerrahî ameliyatlar v.s. yollarla yapılır.
Psikoterapi yöntemlerinin yararlılığı klinik çalışmalarda gösterilmiştir. Amaca uygun (rasyonel), patogenetik, hipnosujjestif psikoterapi ve autojen training yöntemlerinden yaygı olarak yararlanılabilir. Cinsel bozukluğa sebep olan psikojen etkenleri analiz etmek, onun mekanizmasını ve bundan çıkış yollarını hastaya anlatmak gerekir.
Cinsel ilişkilerde yeteri kadar bilgisi ve tecrübesi olmayan kişilerin kadınların arasında soğukluğun yaygınlığı dikkate alarak onlara bu konuları izah etmek, sabırlı, zarif ve sakin yaklaşmayı tavsiye etmek gerekir. Hastalara izah etmek gerekir ki, normal cinsel ilişkinin oluşması için bütün şartlara, psikolojik hazırlığa, cinsel oyunlara, ince dokunuşlarla erojen bölgelerin uyarılmasına önem vermek gerekir.
Hipnosujjestif psikoterapinin sayısı 10-12 seans olabilir. ilk seanslarda hastanın emosyonel halinin yükseltilmesine, kendine güven hissinin güçlenmesine yardım eden telkinler yapılmalıdır. Sonraki tedavi seansları kesin belirtilerin tedavi edilmesine yöneltilmelidir.
Psikoterapi, farmakoterapi ile paralel yapılmalıdır. Fonksiyonel bozukluklarda, özellikle gençlerde, endokrin preparatlardan yararlanmak uygundur. Bu ilaçların uygulanması 30-35 yaştan sonra, objektif muayenenin sonuçlarına göre (testesteron kanda 5 mg/ml’den az olursa) yapılmalıdır. Gücü artıran maddelerden (iohinbin), sedatif maddelerden (meprobomat, tazepam v.s.) yararlanılır. Nevroz belirtileri olan hastalara fizyoterapi yöntemleri (esasen su işlemleri), tedavi sporları, brom, valerial preparatlar, jen-şen, erevit (günde bir tablet), strikinin verilebilir

Print Friendly, PDF & Email

There are no comments yet.

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked (*).

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>